Koku kitabını okuyanınız varsa Patrick Süskınd'ın yazım diline az buçuk aşinalık olmuşluğunuz vardır. İnsanları kelimeleriyle şaşırtırken aynı zamanda düşündürerek sorgulatabiliyor da... Bu anlamda Stefan Zweig ile karşılaştırılabilir tabii ama hangisi daha iyidir sorusuna henüz cevap veremem. Çünkü benim için ikisi de çok iyi.
Üç Buçuk Öykü'de gerçekten üç buçuk tane öykü vardı. Birisi Derinlik Baskısı idi, öküz eleştirmenin teki, hem kadına hem de gazetede resimleri çok sevdiğini ama hiçbir derinliğin olmadığını söylüyor. Hadi kadına söyledin diyelim, gazeteye vermene ne gerek vardı? Bu baskı, kadının çökmesine neden oluyor ve bu öykü bam telime dokunduydu resmen. İkinci öykü ise, Bir Çatışma ve Jean karakterinin satranç mücadelesini anlatıyordu. Ama çok fazla satranç hamlesi saydıkları için ve satranç yerlerini aklımda tutamadığım için o öyküyü okurken o kadar keyif alamadım. Üçüncü öykü ki deneme sayılır aslında, Maitre Mussard'ın Vasiyeti. Bu öykü dördüncü duvarı kırma tekniğiyle anlatılmış ve Jean karakterin bulduğu bir taştan midye üzerinden dünyamızın nasıl şekillendiğini anlatıyor. Orada ciddi ciddi "ya sen ne diyorsun?" diye düşünerek ve gülerek okudum.
Bir de Amnesie in Litteris var. Bu kelimenin anlamı, yazınsal bellek kaybıymış ve bu hastalığa sahip olan kişi, onca okuduğu kitapları unuttuğu için kendisine bayağı kızıyordu.