Hayat birbirinden ayırdıklarını, kısa bir müddet için tekrar yaklaştırır gibi olsa bile, uzun zaman yan yana bırakmıyordu. Geçen günleri bir daha geri getirmek mümkün değildi ve sadece hatıralar, iki insanı birbirine bağlayacak kadar kuvvetli değildi.
Eğer şu anda, ömrü boyunca da olsa yapayalnız kalabileceği bir yerlere gidebilmesi mümkün olsaydı, kendini mutlu sayacaktı.
Ama bir sorun vardı bu noktada: Şu son sıralar hemen hep yalnız olmasına rağmen, kendini bir türlü yalnız hissedememişti.
Hastalık mı suçu doğuruyordu, yoksa suç mu kendi yapısına uygun, hastalığa benzer bir şeyleri geliştiriyordu? Şimdilik bu soruyu çözümleyecek güçte bulmuyordu kendisini Raskolnikov.
Fazıl Say gibi isimlerin çıkışı Ulu Önder Atatürk'ün başlattığı hareketin neticesidir.
Bu hareketi "Büyük Adam" başlatmıştır, biz de ona layık bir şekilde devam ettirmeliyiz.
Yeteneklerine göre insanları alıp eğitme sistemini reddettiler. İçinde "her şeyi bilen" insanlar yetiştirecekleri okullar kurdular. Laf! Tabii ki öyle bir şey olmuyor.
Şu anda bu koskoca dünya üzerinde kendisini düşünen bir tek kişi bile mevcut olmadığına o kadar emniyeti vardı ki, acı bir kabadayılıkla kendisi de hiç kimseyi düşünülmeye layık bulmuyor, fakat bundan, sebebini anlayamadığı bir üzüntü duyuyordu.
Ama yalnız bir yaşamda, bir başka ruhun sizinkinin yanına damladığı ender anlar vardır, yıldızların senede bir defa yeryüzüne sürünüp geçmesi gibi. Daidalos da benim için öyle bir takımyıldızdı.