Özgür T.

Özgür T.
@OzgurT_
Barış Yürüyüşü'müz sırasında arkadaşım Menon'la Hindistan-Pakistan sınırını geçtiğimiz sırada, ona şöyle dedim: "Hintli olarak gidersek, Pakistanlılar, Ruslar veya Amerikalılarla tanışırız.Hindu olarak gidersek Müslümanlar, Hıristiyanlar, Budistler veya Yahudilerle tanışırız. Gandhici olarak gidersek kapitalistler, komünistler veya sosyalistlerle tanışırız. Bunlar bizi ayıran etiketler Hintli, Hindu, Gandhici olarak gitmek istemiyorum. Ben sadece insan olarak gitmek istiyorum; o zaman nereye gidersem gideyim insanlarla tanışırım. Hepsiyle arkadaşlık kurabilirim."
Reklam
Yalanları tespit etme araçlarından yoksun bir topluluk için özgürlük söz konusu olamaz
Sayfa 164Kitabı okudu
"Bilinç-dışı, ANACIL aşamaya saplanmış beynin, uyaranları anlamlandırmakta zorluk çekeceği, akıl yürütemeyeceği, düşünemeyeceği açık," diye sürdürdü Evangelista, "Düşünemeyen beyin, doğal olarak konuşturamayacaktır!""

Okur Takip Önerileri

Tümünü Gör
Kant için "değişim" reddedilemeyecek bir gerçeklik olarak, sahici "dünyanın çözümsüz bir açmaz olmasının nedenidir. Kant'a göre dünyada dört temel uzlaşmaz çelişki vardır ki, bunlar insanoğlunu şeylerin aslını görmekten alıkoyar: (1) Dünyanın hem zaman ve mekân olarak kısıtlı, hem de sonsuz olması, (2) maddenin hem münferit (ayrı ayrı) parçacıklardan oluşması, hem de kesintisiz bir bileşim olması, (3) her şeyin hem doğa kanunlarına tabi olup, hem de doğa dışı güçlerden etkileniyor olması, (4) Mutlak suretle gerekli olan varlığın dünyada hem var, hem de yok olması. Hal böyle olunca, Kant, insanoğlunun şeylerin "aslını değil, ancak kendisine göründüğü kadarını bilebildiği sonucuna varır. Hegel farklı.
E3. Korkuluk Safsatası (Fallacy of the Straw-Mar Bir iddiayı güçlendirmek için karşı argüman geliştirmek yerine hasmin iddiasının en zayıf ve duygusal bileşenini bularak ona saldırma tema samandan yapılmış bir korkuluğu devirmek, adami yere sermekten daha kolay olduğu için "Korkuluk Safsatası" denmiştir. İzleyen örneklerde asıl meselenin üstünün nasıl örtüldüğüne dikkat buyurun: "Insanlar rahat bulmadıkları için orduya girmek istemezler. Fakat şunu bilmeliyiz ki rahatlıktan daha önemli şeyler de var." Veya "Bazıları, nükleer santralin gereksiz olduğunu savunuyor, bizleri enerjisiz bırakmaya kimsenin hakkı yok." Veya, "Bazıları nükleer santralin gerekli olduğunu savunuyor, çevreyi katletmeye kimsenin hakkı yok."
Reklam
Çoğu zaman ahlakın evrensel olduğu düşünülür. Bir şey yanlışsa onun herkes için yanlış olduğu varsayılır. Örneğin cüzdanını çalmak istediğiniz için birini öldürmek yanlışsa, bu kişiyi ister önemseyin ister önemsemeyin onu öldürmek yanlıştır. Ama bir şeyin yanlış olmasının onu yapmaya engel olan bir neden olduğu varsayılıyorsa, bir şeyleri yapma nedenleriniz motivasyonlarınıza bağlıysa ve insanların motivasyonları çok farklı şekillerde değişebiliyorsa, o zaman görünen o ki herkes için bir tek doğru ve yanlış olmayacaktır. Çünkü insanların temel motivasyonları birbirinden farklıysa, herkesin izlemek için bir nedene sahip olduğu temel bir davranış standardı bulunmayacaktır.
Kur'an, hayatı ibadet kılmak için indi, fakat insanlar onun tilavetini ibadet edindiler.
Müsaade edin de anlatayım efendim, mesele kelime cambazlıklarında değil; sözünü ettiğim çıkar, bütün sınıflandırmalarımızı, beşerin saadeti için çalışan insan severlerin kurduğu sistemleri darmadağın etmektedir. Kısacası, her şeye engel olur. Fakat bu çıkarı adlandırmadan önce, itibarımı zedelemek pahasına birkaç söz söyleyeceğim: Bence bütün o mükemmel sistemler, insanlığa gerçek, normal çıkarların neler olduğunun açıklanması, bunların sağlanmasıyla herkesin hemen iyileşip asilleşeceği düşüncesi şimdilik sadece bir varsayımdır. Evet efendim, varsayım! Doğrusu, şahsi çıkarlara dayanan bir sistemle insanlığın ıslah olacağını iddia etmek bence, hemen hemen... Buckle'ın medeniyetin insanları yumuşattığını, bu sebeple onları daha az vahşi, daha barışçıl hale getirdiğini iddia etmesine benzer. Galiba onun mantığını kullanarak vardığı sonuç bu. Fakat insan sistemlere, bazı soyut kavramlara o derece bağlıdır ki, mantıktan yana olmak için gerçeği bile bile değiştirmeye, gözlerini kapayıp kulaklarını tıkamaya razı olur. Bunu gerçekten güçlü bir örnek olduğu için aldım. Çevrenize bakın bir kere: Kan gövdeyi götürüyor, hem de keyifli keyifli, şampanya gibi akıyor. İşte size Buckle'ın da yaşadığı on dokuzuncu yüzyılımız. İşte büyük Napolyon ve bugünkü Napolyon. İşte Kuzey Amerika'nın ebedi birliği. İşte nihayet karikatür gibi Schlezwig- Holstein... Medeniyet neyimizi yumuşatmış?