-Kişisel tanrı fikri saflıktır, hatta çocukçadır.
-Neden?
-Çünkü bu antropomorfik bir kavramdır, kaderini yönlendirmeye çalışan ve zor zamanlarında sığınacak bir yer arayan insanın yarattığı bir fantezidir. Doğanın üzerinde bir gücümüz olmadığı için bizler de doğanın bizlere kulak veren ve yön gösteren koruyucu ve ataerkil bir tanrının kontrolünde olduğu fikrini yarattık. Bu sizce de insana huzur veren bir düşünce değil mi? Eğer dua edersek onun doğayı kontrol edeceği ve ihtiyaçlarımızı karşılayacağı sanrısını geliştirdik, tıpkı büyü gibi. İşler kötüye gittiğinde böyle merhametli bir tanrının nasıl böyle bir şeye izin verdiğini anlayamadığımızdan kendimize mutlaka bunda da bir hayır olduğunu söyleyerek kendimizi rahatlattık.
Gün doğumu, bana her gün, zıtlıklarla dolu bir şekilde görünüyordu. Acı yadsınamazdı ama görüntünün güzelliği de öyle. Güneşin ortaya çıkışından önceki renkler, Karanlıkaltı'ndaki hiçbir ısısal rengin yapamayacağı bir şekilde ruhumu sarmalıyordu. Önce bu etkilenmemin, görüntünün alışılmışlığından meydana geldiğini düşünüyordum, oysa bugün bile, aradan onca sene geçmesine karşın, kalbim, şafağı müjdeleyen parıltılarla birlikte delice atmaya başlıyor.
Gözlerimi yakıyor ve vücudumun her bölgesine acı veriyordu. Piwafwimi ve çizmelerimi parçalamış, zırhımdaki büyüyü yok etmiş ve de hep güvendiğim kılıçlarımı zayıflatmıştı. Yine de her gün, hiç şaşmaksızın, gün doğumunu beklemek için aynı yükseltiye, yargılanma yerime oturuyordum.
Bedenin fiziksel güçleri aklın ilkelerinden ve yüreğin duygularından ayrılamaz. Tek ve aynıdırlar, tek bir varlıktır. İşte bu üçünün uyumunda, beden-akıl ve yürek-ruhu buluruz.
Ruh, parçalanamaz ve çalınamaz. Ümitsizliğin pencesindeki bir kurban ve Efendisi'de tersi olduğuna inanmaktan hoşlanacaktır. Ama gerçekte, ruh kalır, bazen derinlere gömülür ancak asla tamamen yok edilemez.
Drizzt Do'Urden
Her yıl yerkürenin doğal biyokapasite limitinin aşıldığı gün hesaplanıyor. 1970 yılından beri dünya olarak yıllık kapasiteyi daha 365 gün dolmadan tüketir hale geliyoruz. Ve bir sonraki yılın kapasitesinden borç alarak yaşamımızı sürdürüyoruz. Yaklaşık 50 yıldır Gelecekten borç ala ala bugüne geldik. Peki bu borçlu yaşama hali nereye kadar sürebilir?
Yerkürenin tamamında özelleştirme adı altında emekçilerin yarattığı kamusal değerleri patronlara peşkeş çeken politikalar, sınırsız bir biçimde devam ediyor
İşçi sınıfının siyasi iktidar talebi ile ortaya çıktı andan itibaren emekle sermaye arasında yaşanan savaş belki de insanlık tarihinin gördüğü en büyük savaştır.
Kapitalizmin hedefi Örneğin temsili demokrasinin gelişmesi halkın bir bütün olarak refah içinde yaşaması değildir. Kapitalistler ve genel olarak bu düzen için amaç daha fazla kârdır. Eğer dönemsel olarak, düzenin sürdürülebilirliği açısından, kısmi demokratik uygulamalar, refah devleti politikaları gerekirse onlar uygulanır.Ancak buradaki esas düzenin sürekliliğinin güvence altına alınmasıdır.
"Ey gözler son kez bakın..! Kucaklayın son kez ey kollar..! Ve siz ey dudaklar, nefes kapıları, yasal bir öpüşle mühürleyin Doyumsuz ölümle yaptığım bu süresiz antlaşmayı..!"
"Muhteşem bir mezara gömeceğim seni.
Mezara mı ? Yo hayır, pencereli bir kuleye,
Ey öldürülen delikanlı...! Juliet burada yattığından, Onun güzelliği, gözleri kamaştıran bir taht odasına çeviriyor burayı..."