"Tanrı nerede?" diye bağırdı [deli]; "size söyleyeceğim. Öldürdük onu -siz ve ben. Hepimiz onun katilleriyiz. Ama bunu nasıl yaptık? Denizi nasıl içebiliriz ki? Bütün ufku silmek için bu süngeri kim tutuşturdu ki elimize? Yeryüzünü güneşinden ayırırken ne yapıyorduk ki bizler? Nereye gidiyor şimdi yeryüzü? Bizler nereye gidiyoruz? Bütün güneşlerden uzağa? Sürekli olarak salınıp durmuyor muyuz? Geriye, yana, öne, bütün yönlere? Hiç alt ya da üst kaldı mı hala? Sonsuz bir hiçlikte dalalete düşmüyor muyuz? Boş uzayın nefesini hissetmiyor muyuz? Daha da soğumadı mı ki o? Gece sürekli olarak üzerimize kapanmıyor mu? Sabah sabah fenerleri yakmamız gerek miyor mu?"
Her şeyden önce, delinin, Tanrı'yı onların öldürdüğünü değil. Bizlerin öldürdüğünü söylediğine dikkat etmek gerek. Deli, Tanrı'yı aramayı sürdürmez; ama onun öldürülmesindeki payını itiraf eder. Ve Nietzsche bir kaç sayfa sonra, bu kez kendi sesiyle, "Bizzat kendim bütün tanrıları kılıçtan geçirdim" diye yazar. Tanrı'yı beyhude yere aramaya girişmeden önce bile deli, "parlak sabah saatlerinde bir fener yaktı." Yine de, Tanrı'nın öldürüldüğünü bildirdikten sonra, bu öldürmenin bir sonucu olarak bizlerin şimdi "sabah sabah fenerleri yakmamız gerektiği"ni belirtir. Bu nedenle başlangıçta deli, Tanrı'nın öldüğünü, nihilizmin artık üstümüzde olduğunu ve artık şimdi kendi yolumuzu aydınlatmamız gerektiğini bilmektedir.