Bütün bunlardan açıkça anlaşıldığına göre, biz bir şey için çabalıyorsak, onu istiyorsak, ona iştah kabartıyorsak, yani onu arzuluyorsak, bunu o şeyin iyi olduğuna hükmettiğimiz için yapmıyoruz; tersine bir şeye çaba harcadığımız, onu istediğimiz, ona iştah kabarttığımız, yani onu arzuladığımız için o şeyin iyi olduğuna hükmediyoruz (IIIP9S).
Dolayısıyla yaşanan her duygu o duygunun gerçekliğini kuran ideanın içerdiği inanç ve bu inançla nedensel bağa sahip inançlarla doğrudan bağlantılıdır. Farklı duyguları birbirinden ayıran şey bu duyguların bir idea olmaları bakımından içerdikleri ve etkiledikleri farklı konatif inançlardır. Ayrıca bir inancın ancak bu inanca karşıt ve bu inançtan daha güçlü başka bir inancın edinilmesiyle ortadan kalkacağı hatırlanırsa; bir duygunun da ancak kendisine aykırı ve kendisinden daha güçlü bir duygu tarafından bastırılabileceği (coercere) veya ortadan kaldırılabileceği görülür (IVP7).
Burada söz konu olan bir ideaya içkin inançların bireyi bir şeyi arzulamaya “itmesi”nden başka bir şey değildir. Başka bir deyişle bir hisse veya tutkuya sahip olmak bizim tarafımızdan yapılan bir tercih değil, daha ziyade bizim “yolumuzla” ortaya çıkarılan bir duygu/etkidir. Tam da bu açıdan gerçekte ne istediğimizi gösteren şey ne yaptığımızdır.
-Spinoza'nın Duygu Teorisi'ne Eleştirel Bir Yaklaşım: Duygular, İnançlar, ve İnsanın Özgürlüğü, Ahmet Aktaş, Boğaziçi Üniversitesi, Beytulhikme An International Journal of Philosophy, 2018