Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

Pixiedust

Pixiedust
@Pixieddusst
Sıkı Okur
"Ve sahiden, bir heykel olmadım ben, henüz öyle durmuyorum, kaskatı, hissiz, taştan bir sütun gibi; seviyorum hızlı hızlı yürümeyi." -Nietzsche
Ekonomik kriz, Borges ve yeni paradigmalar hakkındaki yorumlarını düşünürken, dikkatimi en çok çeken, “Üzerinde tartışılıp anlaşmaya varılmış yeni bir gerçekliği yaşamaktansa, kendi yarattığımız gerçekliğin sefaletini yaşamayı yeğliyoruz,” dediğin son cümle oldu. Bu yalnızca ekonomi alanında değil, siyasette ve karşılaştığımız her toplumsal sorunda da geçerli.
Sayfa 154 - Can Yayınları, Auster’ın mektubundanKitabı okuyor
Reklam
Sanırım burada önemli olan nokta, kişinin geleneksel sanatları (edebiyat, tiyatro, müzik, resim) bir yana bırakarak insanın içindeki estetik dürtüyü daha iyi kavrayabilmesi, sanatın öneminin özellikle de yararsız olmasından kaynaklanması, (genç balerinler örneğindeki gibi) yıllarca aşırı çalışma ve egzersiz gerektirse, hatta (telde yürüme gibi) ürkütücü riskler taşısa da, bazı şeyleri sırf onları yaparken aldığımız haz için yaptığımız zaman insan olduğumuzu en derinden ve en güçlü biçimde duymamızdır...
Sayfa 146 - Can Yayınları, Auster’ın mektubundanKitabı okuyor
Kafka'nın bilinmeyen günahların cezası ve kefareti olarak giderek yoğunlaşan bir biçimde kendine uyguladığı dünya nimetlerinden el etek çekme disiplini, uygun karşılanmayan dürtüleri bastırmaya yaradı, ama sonuçta bu disiplinin kendisi öç alırcasına tahrip edici bir nitelik aldı. Kafka'nın belirli yiyecekleri yemeyişinden kendini zorladığı açlık diyetine geçişinde giderek artan bir vahşet öğesi vardı; ölümüne yol açan hastalığının -gırtlak veremi- yutmayı olanaksızlaştırması yüzünden bir bakıma gerçekten açlıktan ölmesi, bu diyete acıklı bir ironi yükledi. Bir koşer kasabın torununun -görünürde pratik nedenlerle başlayıp sonradan da ahlaki ilke olarak vejetaryen olması, kesinlikle rastlantısal değildir. Ama Kafka işi daha da ileri götürdü. Sofu ataları gibi dinsel kurallara tümüyle uymaya yöneldi, ama büyük bir farkla: Kaşrut ya da Yahudi beslenme kurallarına uyulması, bireyle cemaat arasında bir bağ kurarken, Kafka'nın uyguladığı ritüeller onu cemaatten tamamen kopardı ve sadece atalardan kalma geleneklere değil, kendi ailesine bile yabancılaşmasına neden oldu. Topluluk içinde "geviş getirmek" tuhaf kaçtığı için, zamanla yemeklerini tek başına yeme alışkanlığını geliştirdi ve bir başkasının karşısında yemek yemekten nefret etti.
Sayfa 127 - Can Yayınları, Coetzee’nin mektubundan, Ernst Pawel, The Nightmare of Reason: A Life of Franz KafkaKitabı okuyor

Okur Takip Önerileri

Tümünü Gör
Anadili bilmek ne kadar da karmaşık bir iş, nasıl da incelikli bir iş!
Sayfa 118 - Can Yayınları, Auster’ın mektubundanKitabı okuyor
Tek tesellim, her şeye rağmen, sanatın varlığını sürdürüyor olması. Sanat, insanın bastırılamayan bir gereksinimi ve günümüzün acımasız koşullarında bile sayısız iyi yazar ve iyi sanatçı var; büyük yazarların, büyük sanatçıların ve onların yapıtlarını izleyenlerin sayısı azalmış olsa bile, sanat uğraşını sürdürmeye değecek yeterli sayıda insan hala var.
Can Yayınları, Auster’ın mektubundanKitabı okuyor
Reklam
Ama sen haklısın. Bir zamanlar var olan bir şey artık kayboldu gitti. Bu kayıp için sanatçıları mı suçlamak gerektiğini bilemiyorum. Belki de özellikle herhangi birinin suçlanamayacağı kadar çok fazla etmen vardır. Ancak, kesin olan bir şey var: Bütün cephelerde aptallık arttı.
Sayfa 113 - Can Yayınları, Auster’ın mektubundanKitabı okuyor
Edebiyat alanında geç dönem üslubu, bence basit, bastırılmış, şatafattan uzak bir dille ve gerçekten önem taşıyan, hatta yaşam ve ölüm gibi meselelere odaklanmakla başlar. Tabii o başlama noktasını bir kez geçtin mi, yazı işi bizzat üstlenir ve seni kendi gideceği yere götürür. Vardığın nokta asla basit, asla bastırılmış olmayabilir.
Sayfa 110 - Can Yayınları, Coetzee’nin mektubundanKitabı okuyor
“Ayrıca beni seyredecek kimse olmasa bile, bu hiç önemli değil. Ben olabildiğince güzel çiçek açmak istiyorum. Hangi dağda ya da vadide olursam olayım, bunun hiç bir önemi yok. Elimden geldiğince çiçek açmaya devam etmek ve sonra solmak istiyorum. Hepsi bu kadar… Bu benim yaşama görevim.”
Sayfa 22 - İthakiKitabı okuyor
Kelimeler kelimelerin tüm o keyfi karşılaşmaları, karışmaları, bütün o protoplazmik dönüşümleri, aynı anda hem gerçek hem de fantastik olan koca bir dünyayı doğurmaya yeter.
Metis Yayınları
Çok kabaca şunu söyleyebiliriz: 19. yüzyılda susma zevkine erişeceğimiz gerçek bir dünyada özgürleşmek için konuşuyor, yazıyorduk 20. yüzyıldaysa -tabii edebi sözü düşünerek konuşuyorum- deney yapmak için artık sadece kelimelerde var olan ama kelimeleri de kasıp vurmuş olan bir özgürlüğün boyunu ölçmek için yazıyoruz.
Metis Yayınları
Reklam
Öyle sanıyorum ki şöyle bir cevap verilebilir: Delilik dediğiniz şeyler dilsiz olduklarında bile hep tekrar tekrar dilden geçerler. Belki de bir söylemin tuhaf söz dizimindan ibarettirler.
Metis Yayınları
Her zaman biraz çılgınlık vardır aşkta. Ama her zaman biraz da akıl vardır çılgınlıkta.
Sayfa 35 - İş Bankası YayınlarıKitabı okudu
Erdem, bazı koşullar altında daha çok aptallığın şerefli bir biçimidir.
Sayfa 222 - Say Yayınları
Uyumsuzluk, onaylandığı andan sonra bir tutkudur, tutkuların en can alıcısıdır. Ama tutkularımızla yaşayabilecek miyiz, yaşayamayacak mıyız, yüreğimizi bir yandan coştururken, bir yandan da yakacak olan derin yasalarını benimseyecek miyiz, benimsemeyecek miyiz, işte bütün sorun bu.
Adam Yayınları
624 öğeden 1 ile 15 arasındakiler gösteriliyor.