Bir motelde geçiyor kitap, kendi gibi olmayanlara sırtını çevirmiş insanlardan, azınlık ve entelektüel hırçınlık içinde olan karakterlerden oluşuyor.
Kısacık bir kitap, fakat birçok açıdan titiz bir inceleme, üzerine düşünmek ve detaylandırmak gerekli.
Elinde zıpkın, avlayacak hayvan arayan 12 yaşındaki çocuktan tutun, sidikli çarşaflara kadar, derin anlamlar barındıran zengin bir içerik.
Barbar, “yabancı”, “uygar olmayan” anlamlarında kullanılan, kendinden olmayanı ötekileştiren, kabul etmeyen, hemen her şeyi kendileştirme çabasında olan toplumları ifade eden bir kelime.
Bizzat kitapta da kendiniden olmayan herkes, bir diğerini yerme peşinde.
Kendi bireysel kaygıları içinde debelenip durdukları yılın sonunda her anını planladıkları tatillerinde rahatlarını hiçbir şeyini bozmamasını isteyen bu insanların günlük hayatına sidikli çarşaflar ve havlular, birer kara bulut gibi çöker.
Rahatlarını bozmadığı taktirde hemen hemen her şeye kayıtsız kalan bu uyuşuk kafalar için sidikli pılı pırtı, dünyanın en büyük sorunu haline gelir. Tabii ki bu “pis” davranış oteldeki herkesin en önemli konuşma konuları olur, bunu yapan kişi ya sınıfsal olarak alt kesimden biri ya da azınlık içinde bulunan biri olmalıydı. Ötekini aşağılamaya dair olan eğilimi ifade etmenin metaforik bir yolu bu bana kalırsa.
Barbar sensin, benim…
Kahkaha ise, birbirimize karşı hiç yılmadan sürdürdüğümüz aşağılamanın şekil bulmuş, eylem haline gelmiş dışa vurumu.