Buğulu bir otobüs camından etrafı gözler gibi dünyanın gidişine ayak uyduruyoruz. Sadece şehirlerin, yolların ve evlerin yanından geçmedik; mutluluğun ,sahip olmanın, yaşamanın ve hatta ölümün bile yanından geçtik.
"Bir şeyi beklerken duyduğumuz haz, ona kavuşunca duyduğumuz hazdan çok daha fazladır."
Şeylere sahip olmanın bizi ruhsal olarak tatmin etmediğini fark ediyoruz. Maddi hazlar insanın içindeki o susuzluğu dindirmiyor. İnsanın kendi kendine kaldığı, Allah'la baş başa kaldığı anların lezzetini, maddi olan hiçbir şey tam manasıyla veremiyor
Geriye dönüp baktığınızda yaşamınızın günlük rutinlerini değil, zihninizde iz bırakan insanları ve anıları hatırlayacaksınız. Acizane okurlarımıza da hatıra biriktirmelerini tavsiye ederim. İnsanlarla yaşanmışlıkları olsun. Bu zamanda böyle insani ilişkiler kurmak mümkün değil diyebilirsiniz içinizden. Oysa mümkünler âleminde yaşıyoruz, neden mümkün olmasın, arayıp bulmak lazım. Eğer bu insanları bulamıyorsak o yaşanmışlıkların yazılmış güzel hatıraları var, o hatıraları bulmamız lazım. O hatıralarla beraber bir noktaya doğru gitmek lazım, çünkü her yaşanmışlık büyük bir tecrübedir. Bir insana temas etmek, hatıra biriktirmek hayatımızda izler bırakıyor. Aksi halde hayat rutinler ve alışkanlıklar çerçevesinde akıp gidiyor. Bu çemberi Allah'ın izniyle ve inayetiyle biraz kırsak ve onun dışına çıksak güzellikleri fark edeceğiz.
“Açılır bahtımız birgün, hemen battıkça batmaz ya!
Sebepler halk eder Hâlık, Kerem bâbın kapatmaz ya!
Benim Hakka münâcâtım değildir rızk için hâşa,
Hüdâ Rezzakı alemdir, rızıksız kul yaratmaz ya!”
• Erzurumlu İbrahim Hakkı hz.
"Cife-i dünya değil kerkes gibi matlûbumuz Bir bölük ankâlarız Kâf-ı kanâ'at bekleriz"
Bizim maksadımız akbaba gibi bir leşe benzeyen bu dünyaya talip olmak değildir. Biz Anka kuşu misali kanaatin Kaf Dağı'nı bekliyoruz.
Mühim olan insanın bir arayış içinde olması, öyle olunca Cenab-ı Allah mahrum etmiyor. Ya bir insan çıkarıyor karşısına, ya güzel bir mekâna koyuyor onu; ama bir şekilde mahrum etmiyor.
Eğer Allah'ın yazdığı senaryo ve çizdiği resim üzerinde yoğunlaşmak istiyorsak atacağımız ilk adım seyretmek olacaktır. Tabiatta bir kafe yok, insanlar yok; sadece manzara ve o manzarayı seyretmekten doğan manevi bir keyif var.
"Dünyâ biter o yerde ki mağlûb olur hayâl Temdîd-i ömre kudreti kalmaz tahayyülün"
Biz, hayal kuramaz olursak; hayal mağlup olursa, tahayyülün artık ömrü uzatmaya gücü yetmez ve orada dünya biter, diyor.
Biz, sadece "düşünme" kelimesini telaffuz etmiyoruz, ona tefekkür, teemmül ve tezekkür kelimelerini de ilave ediyoruz. Sadece düşünmekle iş bitmiyor. Mesela hayal kuruyoruz. Yahya Kemal Beyatlı diyor ki:
"Yürü! Hür maviliğin bittiği son hadde kadar İnsan âlemde hayal ettiği müddetçe yaşar."