Duyduğum her söze inanırım. Hiçbir başarı elde edemedim, hiç kimseye faydalı ya da kıymetli ya da mutlu ya da gerçekten mutsuz bile olamadım.
Sanırım bir şeyleri kaybettiğinde mutsuz oluyorsun... Ama kötü şans dışında hiçbir şeyim olmadı.
"Geleceğini nasıl görüyorsun, Adele?"
-Bilmiyorum. Küçükken tek istediğim büyümekti. Mümkün olduğunca çabuk ama bütün bunların anlamını bilmiyorum artık. Yaşlanıyorum.
Ve yine bir Tanrı varsa bile, o yalnız sizin orada vardır, sizin kutsal kitaplarınızda ve dualarınızda, rahiplerin ve papazların dindar konuşmalarında, çan seslerinde, buhurdan kokularında; ama Stalingrad'da değil.
yoksa Tanrı, bu savaşa giren ve daima barıştan, "her şeye kadir olan"dan üç dilde söz eden insanların beyinlerini aydınlatırdı. Tanrıya artık inanmıyorum, çünkü o bize ihanet etti. Ben artık inanmıyorum; ve sen, inancınla nasıl başa çıkacağını düşünmelisin.
Evet bundan ne elde ettik?
Bizler, gerçek anlamsızlığın figüranları, biz şehitlikten ne elde ettik? Ben ölümü sahnede en azından 30- 40 kez oynadım, ve sizler kadife koltuklarda ön sıralarda beni seyrediyordunuz, benim ölümü oynamam doğal ve gerçek görünüyordu. Oyunla gerçek ölümün ne denli ilgisiz olduğunu bilmek ürkütücü.