Hakk'ın karşına çıkardığı değişimlere direnmek yerine, teslim ol. Bırak hayat sana rağmen değil, seninle beraber aksın. Düzenim bozulur, hayatımın altı üstüne gelir diye endişe etme. Nerden biliyorsun hayatın altının üstünden daha iyi olmayacağını?
İçimde söylemek istediğim çok şey var sanki. Çok büyük şeyler. Bunları ifade etmenin yolunu bulamıyorum. Bazen bana öyle geliyor ki bütün dünya, bütün hayat, her şey içimde duruyor ve sözcüsü olmam için feryat ediyor. Hissediyorum....Ama anlatamıyorum... Bunun ne kadar büyük bir şey olduğunu biliyorum ama konuştuğumda bir bebeğin ıngaları gibi sesler çıkıyor ağzımdan.
Konuşma, dedi doktorun karısı yumuşak bir sesle, hepimiz susalım, sözlerin işe yaramadığı anlar vardır, keşke ben de ağlayabilseydim, her şeyi gözyaşlarımla söyleyebilseydim, anlaşılayım diye konuşmak zorunda kalmasaydım.
Dünyana giden yolu bulmak için sevebilmek istiyorsun. Sevmek… Dile kolay! Ama hayat suyu sana soracak: Kimi? Yani insan öyle herhangi bir biçimde genel olarak sevemez. Oysa sen kendi ismin dışında her şeyi unutmuşsun. Ona yanıt veremezsem suyu içemezsin. Bunda da sana, yeniden bulacağın unutulmuş bir düş yardım edebilir ancak. Seni kaynağa götürecek bir resim. Ama bunun için hala sahip olduğun son şeyi de unutman gerekecek: Kendini. Buysa sıkı ve sabırlı çalışma demektir.
Hep küçük bir çocuğum olsun istedim, karşılığını verdi öteki. Şımartanileceğim, şevketime ihtiyacı olan, onun için kaygılanacağım küçük bir çocuk… Senin gibi biri güzel oğlum.
Ama insan, dilekleri canının istediği gibi ne çağırabilir ne de bastırabilir. Dilekler, ister iyi ister kötü olsunlar, tüm niyetlerden çok daha derindedir içimizde. Ve hiç hissedilmeden doğarlar.
“Neden bu kadar karanlık, Ayçocuk? diye sordu.
Başlangıç her zaman karanlıktır, Bastianım.
Biliyor musun Ayçocuk, seni bir kez daha görmeyi çok isterdim, tıpkı bana baktığın o anki gibi.”