Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

Şule

Şule
@Sadecepiglet
İche iche oldum nietzsche Her salı aşık oluyorum ve çarşamba günleri sefilim
muhasebeci
İstanbul
17 Ekim
85 okur puanı
Aralık 2017 tarihinde katıldı
Başkalarıda bize tokat atıyor, bizi tekmeliyor, nedenini bile bilmiyoruz. Darbeler canımızı acıtıyor, ağlatıyor. Düşmeler, kesikler, çizikler, iş, soğuk ve sıcak da ıstırap kaynakları.
Reklam
Tam da içimden herkesin nesnesiyim tüketim nesnesiyim ! diyordum.
İnsanın ken­dini gerçek bir dünyanın varolduğuna inandırması için hiçbir ne­den yoktur. Kısacası: Dünyada bazı değerler var etmek için kullandı­ğımız “amaç”, “birlik”, “varoluş” kategorilerini—tekrar ortaya çıkart­maktayız; dolayısıyla dünya değersiz görünmektedir. Varsayalım ki dünyayı artık bu üç kategoriye göre nasıl yorumla­mayacağımızın ve dünyanın bu anlayıştan sonda bizim için daha değersiz hale gelmeye başladığının farkına vardık: Bu durumda bu üç kategoriye duyduğumuz inancın kaynaklarını aramak zorunda kalırız. Bu kategorilere duyduğumuz inançtan vazgeçebilir miyiz bir deneyelim. Bu üç kategoriyi bir kez değersiz hale getirdik mi, kâinata uygulanamayacaklarının kanıtlanması artık kâinatın değe­rini düşürmek için bir neden değildir. Sonuç: Neden kategorisine duyulan inanç nihilizmin nedenidir. Dünyanın değerini tamamen imgesel bir dünyaya ait kategorilere göre ölçtük Kesin sonuç: Dünyayı kendimiz için saygıdeğer hale getirmek üzere kullanmış olup, daha sonra uygulanamaz oldukları ortaya çı­kan ve bu nedenle dünyanın değerini düşüren tüm değerler—işte tüm bu değerler psikolojik açıdan insanlar tarafindan kurulan ege­menlik yapılarını muhafaza etmek ve artırmak için tasarlanmış ya­rarlılığın değişik perspektiflerinin sonuçlandır—ve yanlışlıkla nes­nelerin özüne dahil edilmişlerdir. Burada bulduklarımız hâlâ insanın hiperbolik masumiyetidir: Kendini nesnelerin değerinin anlamı ve öl­çüsü olarak kabul etmesi.
Büzülüyorum, fırlatıp kendimi meyhane köşelerine, ruhumu ve masa örtüsünü suluyorum şarapla ve görüyorum ; Bir köşede yusyuvarlak gözleriyle bakışları yüreğime işlemiş bir meryemana.

Okur Takip Önerileri

Tümünü Gör
Örneğin bir cisim alev aldığında bu yanma durumundan önce 1) Oksijenle alakanın, 2) oksijenle temasın , 3) belirli bir sıcaklığın olduğu bir durum gelmiş olmalıdır. Bu durum mevcut olduğu anda alev alma dolaysızca peşi sıra gerçekleşme zorunda olduğundan, bu durum da her zaman orada olmuş olamaz, aksine ancak şimdi ortaya çıkmış olmalıdır. Bu ortaya çıkışa bir değişim denilir. İşte bunun için de nedensellik yasası değişimlere münhasır ilişki içerisindedir ve daima bununla alakalıdır. Ortaya çıkışıyla birlikte her etki, bir değişimdir ve tam da daha önce ortaya çıkmadığından kendinden önce gelen bir diğer değişimin şaşmaz delilini sunmaktadır ki bu sonuncu ile ilişkili olarak sebeptir fakat bu ise gene zorunlu olarak kendinden önce gelen bir üçüncü değişim için etkidir. İşte bu nedensellik zinciridir ve bunun zorunlu olarak başlangıcı yoktur.
dostom kendi yazdığı romanı hatırlamıyor bir de nişanlısına söz veriyor
-O romanın kahramanlarını hatırlamıyorum, konusunu bile pek az hatırlıyorum dedi, dostoyevski. -Bu nasıl mümkün olabilir ? Diye şaşırarak karşılık verdim.Çok yazık! …..eğer bu güzel romanın konusunu unuttuysan onu kesinlikle tekrar okumanı öneririm! Bütün bu anlattıklarımı ilgiyle dinleyen nişanlım boş bir vaktinde ezilenleri okuyacağına söz verdi.
Reklam
Akıllandık artık. Her bakımdan daha alçakgönüllü ol­duk. İnsanı artık"tin"den, "tanrısallık"tan türetmiyo­ruz. Onu hayvanların arasındaki yerine geri koyduk. En güçlü hayvandır o bizim için, çünkü en kurnazıdır: bunun bir sonucudur tinselliği. Öte yandan, burada da dilegel­mek isteyen bir kendini beğenmişlikten koruyoruz kendimizi: sanki insan, hayvanların gelişmesinin büyük art niyetiymiş gibi. Hiç de yaratıcının tacı değildir o; her var­lık, onun yanında, eşit bir yetkinlik basamağında durur... Bunu savlamakla da çok şey savlamış oluyoruz: İnsan, göreceli olarak, en bozuk yapılı hayvan, en hastalıklı hay­vandır, içgüdülerinden en tehlikeli biçimde uzaklaşmış olan hayvan - tabii, bütün bunlarla, aynı zamanda hay­vanların en ilginci.
Âşığın tutkusu, aslında meydana getirile­cek olan (bireyin) ve onun özelliklerinin çev­resinde dönüp dolaştığından ve tutkunun çe­kirdeği burada yattığından, iki genç ve iyi ye­tişmiş farklı cinsten insan arasında, inançla­rının, düşüncelerinin, karakterlerinin ve ruh­sal, zihinsel eğilimlerinin örtüşmesi duru­munda, işin içine cinsel sevgi etkisi karış- maksızın da dostluk kurulmuş olabilir; hatta cinsel sevgi bakımından bunların aralarında belli bir isteksizlik, soğukluk, tiksinti bile bu­lunabilir. Bunun nedeni, onların meydana getireceği bir çocuğun bedensel ya da zihinsel düzlemde uyumsuz, ahenksiz özelliklere sa­hip olabilecek, kısacası, onun varoluşunun ve yapısal özelliklerinin, türün içinde kendi gösterdiği haliyle yaşama iradesinin amaçla­rına uygun düşmeyecek oluşudur. Bunun tersi durumda, inançların, düşüncelerin, ka­rakter ve ruhsal-zihinsel eğilimlerin ahenk­sizliği ve bunlardan türeyen isteksizlik, tik­sinti, hatta düşmanlık durumunda, cinsel sevgi yine de ortaya çıkıp kalıcı olabilir; ama işte orada başka her şeyi görmeyi engelleye­cek şekilde gözleri kamaştırır: Onları yanıltıp evlenmeye sürükler; bu durumda çok mut­suz bir evlilik olur bu.
İnsan zihni çoğu zaman güç ve kudret arzular ve onu elde etmek her şeyi dönüştürecekmiş gibi, sürekli bu düşünceyle meşgul olarak, cennette yalnızca sevinç değil keder de bulunduğundan kuşkulanmaz: Öğrencinin bütün ruhuyla istediği şeyi ondan esirgemek zorunda olmak ve bunu tam da öğrenci sevilen olduğu için yapmak zorunda olmak ne acıdır.
İşte ben herkesle aynı hizada, ama yinede herkesten ayrıyım. Tüm vücudum hala yaşadığım heyecandan dolayı üzerinden antik bir demir tren geçmiş köprü gibi titriyor. Kendimi hissediyorum. Ama sadece gözüne bir şey kaçan göz, parçalanmış parmak ve ağrıyan diş kendini hisseder ve bireyselligini kavrar. Sağlıklı göz, parmak ve diş adeta yoktur. Kişisel bilincin sadece bir hastalık olduğu apaçık ortada değil mi?
Sayfa 134Kitabı okudu
Kendime karşı dürüst davrandım ben, peter. En zor dürüstlük türü de odur. Siz hepiniz bundan kaçıyorsunuz..
Reklam
Ben ne camiye yararım, ne havraya! Bir başka hamur benimki, başka maya. Yoksul gavur, çirkin orospu gibiyim; Ne din umurumda, ne cennet, ne dünya!
Doğayı, insan tarihini ya da kendi öz kafa etkinliğimizi düşüncenin incelemesi altına koyduğumuz zaman, bigörünen şey, hiç bir şeyin olduğu gibi, olduğu yerde, olduğu biçimde kalmadığı ama her şeyin hareket ettiği, degistigi, olduğu ve yokoldugu sonsuz ve karşılıksız ilişkiler ve etkiler yumağı tablosudur. Demekki içinde ayrıntıların henüz az çok silindiği genel tabloyu görüyoruz. Hareket eden, geçen ve birbirine bağlanan şeyin kendisinden çok harekete, birinden ötekine geçişlere, bağlantılara dikkat ediyoruz. Dünyayı düşünmenin bu ilk, doğal, ama aslinda doğru biçimi, antik Yunan filozoflarinin düşünme biçimidir ve onu açıkça ilk formüle eden de herakleitos olmuştur: Her şey hem kendisidir, hemde değildir, çünkü her şey akar, her şey sürekli dönüşme, oluş ve yokoluş durumundadır.
Ölülerin yanından geri dönen kimse yok, kimse bu dünyaya ağlamadan gelmedi; ne ne zaman hayata gelmek istediğimizi soran oldu ne de ne zaman terk etmek istediğimizi.
Yeryüzünde benim için her şey sona erdi. Burada artık bana ne iyilik ne de kötülük yapabilirler. Bu dünyada umacağım veya korkacağım hiçbir şey kalmadı, mutsuz bir ölümlü, tanrı gibi duygusuz, uçurumun dibindeyim.
17 ekim 1997....
"Her yeni yıl, her doğum günü, her ayın biri ya da her pazartesi yeni bir insan olmak için uyanırdım.Hele ki güneşli bir günse, bütün dünyayı değiştirebileceğimi sanırdım."
82 öğeden 16 ile 30 arasındakiler gösteriliyor.