Saat 4 sularında...Şehrin sesine sinmiş huzurda aradım seni. Sonra bir anda karanlığın kollarına teslim oldum işte oradaydı veya öyle sandım, orada duran gerçekliği. Üzerime yürüdü sert bir tokat çarptı yüzüme. O an anladım her şeyin kendi kurgum olduğunu. Geriye elimde bir bira birkaç söylenmemiş cümle ve iyileşmeyecek çokça yara
Şeytan'da kendi yansımamızı görmemizdendir ki O'na tapmak zor gelir. Kendimize duyduğumuz nefreti O'na itham eder, kendimize yüz çeviririz. Öyle ki Tanrı'nın silik ve yoksul niteliklerini ayakta tutmayı yeğlemekten başka bir kaçış yolu gözükmez. Oysa medet umduğumuz şey muhayyileden başka bir şey değildir.
Aşkınlığa hapsedilmiş olmak kimin suçu? Bu vasıfları ona yüklemek kimin fikri? Ebediyette tek olma fikri insana korku salarken, aşkınlıkta hapsedilmiş olanda kendinden bir parça bulabilen var mıdır?
Ben kimim? Nerden geldim ve nereye gitmekteyim?
Eminim bu soruları benliğinizde sıkça tartışmış, sorgulamışsınızdır. Ve bir cevaba ulaşamadığınızı fark ettiğiniz o vakit bu içinizde bir boşluk etkisi yaratmıştır. Tariflere, kelimelere sığmayan işte o his.
Peki ya fark etmeden bu boşluk hissini maddiyat veyahut materyal ile kaplamaya, doldurmaya çalıştığınızı fark ettiniz mi? İşte hata tam burada tomurcuk veriyor.
Kalbinizi, zihninizi kirleten bu yol size acıdan başka bir şey getirmeyecektir.
Ne yapmanız konusunu ele alırsak şahsi fikrim maneviyata yönelmeniz. Boşluk hissiyatınız yalnızca maneviyat ile dolacaktır. Bunu başardığınızda sizi bir bütün olarak kaplayan huzuru, dinginliği hissedeceksinizdir.
Ve söylemeden geçemeyeceğim müzik ruhun gıdasıdır. Müzik ruhunuzu terbiye ettiğiniz, temizlediğiniz bu yolculukta size dost, yoldaş olacaktır. Dinlediklerinizle mutlu kalın...