Aşk su ayıcıkları gibidir. Ayda bile hayatta kalır. Yaşamın olduğu bir yer olsun ona yeter. Ölmeden, her şartta yaşar. Başkalaştırır… Antidepresan hapları gibi. Öyleymişim zannedersin. Değilsindir.
Hayatı birilerine çekilmez kılan, birilerinin baskın içgüdüleridir. Peki, kötü şeyleri
arzulamayanlar masum mu? Sadece güçleri yetmiyor. Ama bu iyileri de aynı kefeye koymak olmaz mı? Olmaz. İyiler bu dünyayı sevmiyor. Kendisini bu dünyaya ait hisseden her şey bir nebze kötüdür. Kötülük bizim için bir gerçek. Bu Alman filozoflarının uydurmacası değil. Gerçek
Şu tekdüzeliğe, şu sıkıcılığa bak! Sayısız ihtimaller varken sıkışıp kaldığım tekrarlara… Kendini yenileyip yaşamına devam eden hayvanlar kadar olamamak bir insan için ve bir insan beyni için ne ağır yük. Belki kabahat.
Ağaçlar milyonlarca yıldır aynı renkte yaprak veriyor, insanlar milyonlarca yıldır savaşıyor, sevişiyor, düşünüyor ve hepsi aynı devinim.
Bunu bilmek zevklerimin birçoğundan mahrum olmama sebep oldu.
"Birine kalması için ne kadar yalvarırsan yalvar önemli olmuyormuş. Eğer gitmek istiyorlarsa ne yaparsan yap gideceklerdir. Tek yapabileceğimiz, birinin yapabileceği tek şey, serbest bırakma sanatını öğrenmektir."
Duyduğu büyük bir eksiği tamamlamaya, özlemini çektiği bir sığınağı bulmaya gidecek. Rahat etmek, avuntuya ulaşmak, unutulmuşluk ve terk edilmişlikten kurtulmak, kısacası sevecen kucağında istediği gibi ağlamak için annesini bulacaktı.