Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

Sena

Sena
@Senaeldemir
MD
9 Eylül
94 okur puanı
Nisan 2020 tarihinde katıldı
Sosyal alterlerin birleşmesiyle oluşan grupların günah keçisi yaratma, kendi travmatik (kötü çocuk diye nitelediği) geçmişini yok etme çabası içersinde tüm (sözümona) 'kötü' (travmatize) çocuklara karşı saldırganlık, onları kurban etme (savaşlarda kadın ve çocukların yok yere kitle halinde öldürülmeleri, sivil hayatta linç girişimleri) gibi kendine özgü davranış biçimleri vardır. Sosyal alter ile çocukluk çağı travması ve buna bağlı dissosiyasyon arasındaki ilişki çocuk yetiştirme tarzı ile ilgili sorunların daha demokratik ve özgür bir dünya için bir engel oluşturduğunu düşündürmektedir. Her ne kadar tarihsel gelişmelerin ardında pek çok sosyo-ekonomik etken bulunsa da psikolojinin buradaki öneminin hemen tümüyle inkar edilmesi ve günümüzde yaygın olarak bilinen psikolojik modellerin bu ilişkiyi ele almaktan uzak olmaları daha bilinçli bir insanlk için engeldir.
Reklam
Lloyd de Mause’un geliştirdiği sosyal alter kavramı: Bu kavrama göre, bireylerin travmatik geçmişleri nedeniyle dissosiye ettikleri duygular o bireyin kişiliği içersinde dissosiye olmuş bir sosyal alter oluşturmaktadır. Kişilerin sosyal alterleri grup ya da kitle ortamlarında birleşmekte ve bireylerden bağımsız davranan, onları peşinden sürükleyen, yöneten bir toplumsal kişiliğe dönüşmektedir. Kitlelerin siyasal davranışlarında onları yönlendiren en önemli etkenlerden biri hangi çocuk yetiştirme tarzını benimsedikleridir. Birçok erişkin oyunu kendi ait olduğu sosyal sınıfı temsil eden değil savunduğu çocuk yetiştirme tarzını benimseyen siyasal partiye vermektedir.
Sosyolojik ve psikolojik kendiliklerin arasındaki işbirliği sağlıklı uyuma götürür ve bağımsız bir özne olmaya yardımcı olur. Gelişim döneminde istismar ve ihmal (çocukluk çağı ruhsal travmaları ya da travmatik çocuk yetiştirme tarzı) sosyolojik kendiliğin genişlemesine yol açar. Sosyolojik kendilik istismar etme ve edilmeye eğilimlidir. En ileri biçiminde sosyolojik kendiliğin baskınlığı sosyal bakımdan tehlikeli ve yıkıcı bir tarza yol açar, bu da günümüzde “dönebilen” (reversible) olarak nitelediğimiz insan tipini yaratır. Bu, gündelik yaşamın dissosiyasyonu ile klinik dissosiyatif bozukluk arasında bir durumdur. Bunun alternatifi ise kişinin kendini bir başkasıyla (kişi, grup, kurum, düşünce vb.) füzyon ilişkisi içersine girmesi ve kendini yitirerek onun bir parçası haline gelmesidir.

Okur Takip Önerileri

Tümünü Gör
Bir başka gerçek de gerek dünyada, gerekse giderek “pazar” olma niteliği yükselen Türkiye’de bulunduğumuz sosyoekonomik düzenin tüketimi kışkırtan yapısıdır. Bu durum ticari alana sınırlı kalmamakta ve artık daha fazlasını istemek, hayattan mutlaka daha fazla haz almanın gerekliliği bireyi iç dünyasına da şekil veren ilkeler durumuna gelmektedir. Artık günümüzün insanının “üst benliği” kişinin isteklerini sınırlandırmak ve onu aşırılıklarından ötürü suçlamak yerine ona daha fazlasını isteme ve haz alma emrini vermekte, bunu yerine getiremeyen kendini “suçlu” hissetmektedir.
Bireyin bu dönemde ayakta kalabilmesi giderek politik bir yaratık olmasına bağlı oldu. Açıklığın yerini örtülülük aldı. Kişinin gerektiğinde gerçeği saklamak ve “stratejik” bilgiyi bir sır olarak tutabilir olması gerekti. İlişkilerinde kimseye hemen güvenmemeli, gerektiğinde tutumunu baştan aşağı değiştirebilmeliydi. Bu tip kişiler kolayca saldırgan tutumları benimseyebilir ve karşıt kutuplara sıçrayabilir karakterler olarak ortaya çıktılar. Giderek daha sık olarak “dönebilen” insan tiplerine rastlanır oldu. Bireyin sosyolojik yönleri ile kişisel özellikleri arasındaki bağlantılar karşılıklılığını yitirdi. Sosyolojik kendilik ile psikolojik kendilik arasındaki işbirliğii bozuldu ve iki sistem birbirinden ayrı çalışmaya başladı. Birey hem iç hem de dış pusulalarını yitirdi.
Reklam
Kişilerarası ilişkilerde dünyaya koşut olarak, birey herhangi bir ilişkide daha kolay reddedilebilir, terk edilebilir ya da tercih edilebilir bir duruma geldi. Yakın ilişkilerde her bir taraf diğerinin gözünde değerini daha hızlı bir biçimde yitirebilir oldu. Artık bir eşi, dini, mesleği, politik görüşü vb. terketmek ve bir diğerini sahiplenmek eskiye göre daha kolay hale gelirken değer ve anlam kaybı kişilerarası ilişkilerde sınır aşımını kolaylaştırdı.
Nesne ilişkilerinde serbest seçim düzeyine gelinememesi toplumsal yaşam içersinde demokrasi için de bir tehlike oluşturur. Yücelttikleri kendiliklerini teşhir eden liderler kendileri ile füzyon ilişkisine giren narsistik bireyleri peşlerinden sürüklerler. Füzyon eğiliminin az ya da çok normal olarak her insanda bulunması, bu eğilim aktive olduğunda geniş kitlelerin ya da toplulukların böyle liderlerce mantık dışı tutumlara sürüklenebilmesinin başlıca nedenidir. Füzyon eğiliminin travmatize olmuş toplumlarda ve kriz dönemlerinde arttığı bilinmektedir. Buna karşı profilaksi yapılmalı ve insanlara topluluk içersinde özne olma niteliğini yitirmemenin önemi anlatılmalıdır. Başkalarınınkine uymayan fikirleri olan bireylerin bunları ifade etmelerinin değeri bilinmeli ve insanlar böyle davranmaya özendirilmelidir.
Her şeye alışmış birinin dinginliği