Keşke hiç bitmeseydi dediğim nadir kitaplardan oldu kendisi. O kadar güzeldi ki, her insanın içinde bir parça bulabileceğim karakterlerin olması, o kadar hârikaydı ki. Aslı Arslan'ın da dediği gibi hislerden ibaret bir kitapdı. Özellikle kitabın sonun da "sozsuza dek mutlu yaşadılar" değilde "Her ne olursa olsun, birbirleri için yaşamaya devam ettiler" olması o kadar hârikaydı ki.
Görüyorum, bana sever gibi bakıyor, Helin. Hayır, sevgi dolu bakışları tanıdığımdan ötürü değil, bir insan sevmediğinde nasıl bakar bildiğimden eminim.
"Güven sence nedir?" diye sordu.
"Birine sırtını ne olursa olsun, tam anlamıyla dönmek," dedim ve o an, sırtım ona tamamen dönüktü. "Ya da bıçağı saplasa bile onu değil, sırtını döndüğün için kendini suçlamak."
"Ama ben onlara kötü bir şey yapmıyorum ki," diye savunmuştum kendimi. Önder'in acımasızlığını işte o an görmüştüm. "Hepsi bir annenin ve babanın çocuğu, hepsinin bir ailesi vardı, Bartu. Sen ise bir piçsin," dedi bana. Bu hakaret değildi, hep duyduğum kelimeydi ama Önder'in demesi şaşırtmıştı. "Annen de baban da belli değil. Sokaklarda büyümüşsün, bir adın bile olmamış. Yemek nasıl yenir bilmiyorsun, giymeyi de öyle. Yırtık kıyafetleri veriyorum, teşekkür ediyorsun. Kendini temizlemeyi bile zar zor beceriyorsun. Kim seni böyle kabul eder? Senin gibi değiller onlar. Eğer böyle devam edersen dışlanacaksın onlar tarafından da. "