“İnanarak dinlememizi güçleştiriyorlar. İnsan her sözü kuşkuyla karşılıyor artık. Gerçekle düş birbirine karışıyor; yalanın nerede bittiğini anlayamıyoruz. Tutunacak bir dalımız kalmıyor. Tutunamıyoruz.”
Zabit olan babasının görevi gereği Çanakkale'ye yerleşen Ali ve ailesi, dünyanın o zamana kadar gördüğü en dirençli savunma harbine şahit olur. Savaşın yarattığı tahribat ve sevdiklerinin canlarından endişe etmesi Ali'nin annesinde onmaz ruhsal yaralar bırakacaktır.
Talihsiz kadın savaşın yarattığı tahribatla kekeme olan küçük oğluna daha sıkı sarılacak, büyük oğlu Ali'yi bir kez bile sarılmayıp, şiddet uygulamaya başlayacaktır. Henüz çocuk yaşta annesinin intihar girişimlerine de tanık olan Ali, bütün bu izleri ömrü boyunca taşıyacaktır.
Bu sırada işgalin yanında bilgisizliğe de savaş açan Türk subayları, savaş çocuklarına ders vermeye başlarlar. Türkçe dersine ise Ali'nin babası girmektedir. Ali de öğrenimine bu şekilde devam etmek zorunda kalmıştır.
Biz böylesine zor bir çocukluk geçirmiş olan Ali'yi, tarifsiz edebiyat ustalığıyla tanıyıp
“Kimseyle hiçbir konuda yarış halinde değilim. Kimseden akıllı, kimseden güzel, kimseden iyi olma gibi bir iddiam yok. Kimse için en değilim. Daha değilim. Bu devasa iddiasızlığın bana verdiği özgürlüğün hastasıyım.”