Yazmaya özenmenin, anlatmayı öğrenmenin ve yazının derinliğini kavramanın öteki ayağı okumaktır. Okumanın ve yazmanın insanın olgunlaşma ve kendini yenileme sürecindeki etkisi kesinlikle yadsınamaz.
Çünkü okunanı anlama, aslında yazarın düşüncelerini, kendi sözcüklerimizle yeniden biçimlendirmedir. Bu biçimlendirme, doğal olarak dil ve anlatım gücümüzü de geliştirir.
“Yaprağından çok çiçeği bulunan hercai menekşeler, renk renk giysiler ve takılar içinde, her bulundukları toplulukta gözleri kendi üzerlerine çekmek isteyen kimi genç hanımlara benzerler.
Bu esnafa kralın akrabası olan karılar ve sair kibar karıları hintovlarından (at arabası) çıkup erkek elbiseleriyle ve elmaslar içinde atlara binüp kırıtarak silahşörlüğe başladılar. Anları (onları) temaşa iderek av yerine vardık.
Kanal ile gelirken halkın bizi seyretmeye rağbeti öyle bir mertebede idi ki, dört beş saatlik yerden gelüp nehrin kenarından bizi seyrederlerdi ve birbirinin önüne geçmek isterken nehrin kenarından suya düşerler idi.
Ben, içimde kıskançlık dolu bir yazma isteği, ‘Söylemek istediklerimi benden önce söylemiş!’ duygusu uyandıran, aykırı, kışkırtıcı yazarlardan etkilenirim.