"Bu da acaba kişisel gelişim zırvalıklarından biri mi?" diye kuşkuyla başladığım ancak, beni inanılmaz derecede şaşırtan bir kitap oldu. Günümüzdeki dikkat sorunu sadece bireysel düzeydeki "yanlışlarımızdan" kaynaklanmıyor (bunlar da etkili ama tek sorun bu değil); aynı zamanda mevcut kapitalist sistem dikkatimizi çalmak üzere işliyor. Dolayısıyla kitap, odaklanamama sorununu hem bireysel farkındalıklarla hem de ciddi bir sistem eleştirisi ve örgütlü hareketle çözülebileceğinin altını çiziyor.
Bence kitabı, benzerlerinden ayıran en önemli nokta bu: Bireysel olarak bir yere kadar çözüm üretebiliriz, fakat kalıcı çözümler ancak sistem üzerine talepler üretebilirsek mümkün olabilir. Johann Hari bu konuları bölüm bölüm çok incelikli, kaynaklara dayalı ve çok titiz bir araştırmayla akıcı bir şekilde aktarmış. Bence kitabın en sağlam yanı hem bireysel görüşmeleri hem de ampirik araştırmaları bir arada kullanarak derdini anlatmaya çalışması.
Kitap, bize ne büyük bir distopya ne de parlak bir gelecek sunuyor; tamamen realist ve güncel bir zeminde, dikkat sorununu çözmeden kişisel veya toplumsal hiçbir sorunu tam olarak çözemeyeceğimiz konusunda bizi kesinlikle ikna ediyor. Ve bu şekilde yazar, sadece bireysel farkındalığa değil, aynı zamanda kolektif bir mücadeleye de kapı aralıyor.
“Göreviniz artık bir düzen dayatmak, kabul edilebilir kendilikler yelpazesini kısıtlamak, aktörlere ne olduklarını öğretmek veya kör pratiklerine biraz düşünümsellik eklemek değildir. AAT'den bir sloganı kullanacak olursam, 'aktörlerin kendilerini takip etmeniz' gerekir; yani bu kolektif varoluşun ellerinde neye dönüştüğünü, onu birbirine uygun hale getirmek için hangi yöntemleri kullandıklarını, kurmak zorunda kaldıkları yeni ortaklıkları hangi izahların en iyi şekilde tanımlayabileceğini onlardan öğrenmek için çoğunlukla yabani olan yeniliklerine yetişmeye çalışmaktır”
Yas, kederi ortadan kaldırmamalı (zamanla ortadan kalkar düşüncesi saçmadır), onu değiştirmeli, dönüştürmeli, duran bir durumdan akıcı bir duruma geçirmeli
Bilgi bizi geciktirir. Zaten ne sonu ne de gayesi vardır. Mesele yapmak ve yaratmaktır. Bilselerdi, bilselerdi...Fakat bilselerdi bunu yapamazlardı. Bu heyecana, bu icada, bu kendiliğinden bulmaya erişemezlerdi. Bilgileri buna mani olurdu. Kızınız bu geceyi yarattı. Ne ile? Yaratma kabiliyetiyle... Çünkü yaratmak, yaşamanın ta kendisidir.