Yaşamın akışının gizemine ve muhteşemliğine inanıyorum. Kadere inanıyorum. “Sen elinden gelenin en iyisini yapmaya devam et, kaderinde varsa olur.” diyorum.
Neşe bulaşıcıdır falan diyorlar. Yalan. Neşe kolonya gibi bir şey. Döküyorsun, o an ferahlıyorsun. Sonra uçup gidiyor burnundan, elinden, üzerinden. Kasvet öyle değil ama, zamk gibi, bulaşıyor ve dokunan herkese yapışıyor.
“Sen ne yaptın ben yokken?” diye sormuşum gibi okuyorum gönderdiği mektupları. Çiğdem’in orkidesi çiçek açtı bu hafta, kesin çiçek vermeyecek ama yine de budadım demişti, iddiaya girmiştik, ben kazandım. Hem de iki kere kazandım. Çünkü benim hayalimde çoktan açmıştı çiçek.
Bir zamanlar benim hiçbir şeyim değildiniz ve ben hayatımdan hoşnuttum. Şimdi benim için gene hiçsiniz; gelgelelim bu ikinci hiçlik birincisinden nasıl da bambaşka!
Afrika’da küçük bir köyde yaşamamıza rağmen, dünya üzerindeki birçok çocukla aynı şeyleri yapıyorduk; sadece kullandığımız malzemeler farklıydı. Amerika’da tanıştığım arkadaşlarımla konuştuktan sonra farkına vardığım bir durum bu. Çocukların beraber oynayış şekilleri benzerlik gösteriyor. Ve bu açıdan baktığınızda, dünyanın sandığınız kadar büyük bir yer olmadığını fark ediyorsunuz.