İnceleme:
Öncelikle uzun bir aradan sonra inceleme yazısı yazacağım bir kitap oldu Yakıcı Sır.
Stefan Zweig okumalarına belli bir süre ara vermeme rağmen eser, tıpkı yazarımızın diğer kitaplarında olduğu gibi karakterler ve psikolojik durumların niteliği bakımından benzer ögeler taşımaktaydı.
Kitaptaki konu ise tatile çıkan Baron'un bir kaçamak
Tüm kitapseverlere selamlar
Bu havalarda bu kitabı okumak aslında ters zaman olsa da eseri okurken şu an ki sıcağı unutup Grönland kıyılarında, buzullarda bir gezintiye çıkıyorsunuz.
“Jules Verne” , duymayan yoktur sanırım veya eserlerini bilmeyen biri. Bu eserinde ise yine hayatta kalma ve insanı yaşatma mücadelesini görüyoruz.
Yazar o denli güzel bir akış tutturuyor ki kitapta okurken hep bir sonraki bölümü merakla bekliyorsunuz. Bu yüzden kitap 2-3 saat içinde bitiyor :)
Eserde yaşlı bir denizci olan Jean Cornbutte ve yeğeni Marie’nin(Louisle nişanlı aynı zamanda); yaşlı denizcinin oğlu olan kaptan Louis Cornbutte’yi beklemesiyle başlıyor. Ama “Korkusuz Kız” adlı geminin seferinden kaptan Louis ve mürettebattan iki üç adam dönmeden gelince, Jean, Marie, sadık dostları Panellen, ikinci kaptan Andre Vasling ve eski mürettebat ile buzullara doğru Louisi aramaya yolculuğa çıkarlar.
Lakin bu aramada içlerindeki düşmanlar ile de mücadele etmelilerdir. Ve yeni düşmanlarla da. Bu mücadelenin devamını okumak istiyorsanız bu kitabı şiddetle tavsiye ediyorum.
Kitaptan beğendiğim alıntılar şunlardı:
“İnsan sevdiğinde güçlü olur.”
“…çünkü bir dostun öldüğünü gördüğün yeri üzüntü duymadan terk edemezsin.”
Gerçekten de üzülmeden terk edemezsiniz…
Kitaptan çıkardığım dersler ise:
-Bazen umulmadık ve felaket gibi görünen olaylar aslında bizim için bir fırsat bir çıkış yolu olabilir.
-Bizi yolumuzdan alıkoymaya çalışan kötü insanlar da olacaktır. Bu durumda umutsuzlukla irademizin mücadelesini kazanmalıyız her daim.
Herkese iyi okumalar!
Herkese güzel Pazarlar ve İstanbul’un sıcak havalarından selamlar!
Liseden beri bir türlü kitaplarını okuyamadığım Sait Faik’in Kayıp aranıyor adlı romanı karşınızdayım.
Kitabımızda Nevin başkahramanımız zeki, batıda eğitim görmüş ama halkla iç içe olabilen, her ortama ayak uydurabilen ve yaşamayı seven bir konsolos kızıdır.
Kocası Özdemirle olan ilişkisinin yüzeyselliği ve Biletçinin ona yaşattığı arzuyu, Cemal ile ilişkilerinin Nevin’e neler kazandırdığını yazar çok iyi aktarmış diyebilirim. En çokta sürekli yolda olma hissiyatını çok güzel veriyordu eser.
Eserde Sait Faik toplum baskısını bilakis ahlak kavramını( iyilik ve kötülüğün durumunu, zalimlik olgusunu, yalan söyleme ve hakikatın içindeki yalanı vb.) aile kavramını ve romanın ana konusu olan saadeti inceler.
Saadet ne kadar büyülü bir kelime olsa da, onu bulmak ve kovalamak ne büyük aptallıktır mesajı verilir aslında romanda. Saadet her şeyin sonunda oluşabilecek bir durumdur belki veyahut oluşmayacak.
“Yazarın dediği gibi Saadetin olup olmamasının ne önemi vardı? Varsa insanoğlu ne kazanırdı, yoksa ne kaybederdi?”
Kendimce çıkardığım dersler ise:
-Mutluluk aranmaz ve kovalanmaz. İşlerini yoluna koyunca huzur gelebilir.
-İnsanlar her daim konuşur senin hakkında. Çoğu şeye kafaya takmamak isabetlidir lakin hiçbir söze önem vermeden dolaşmak ise ukalalık ve kendini beğenmişliktir.
Herkese iyi okumalar!
Kayıp AranıyorSait Faik Abasıyanık · Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları · 20195,6bin okunma
Herkese güzel bir bahar gününden selamlar!
Bugün 2 saat içinde okuduğum ama eserin içinden çıkan yoğun ve derin anlamların en az 20 sene süreceği bir Jack London eseriyle karşınızdayım.
Kitabımızda iki öykü var ve ikisi de boks sporunun üzerinden gerçek hikayelerden öykünerek yazılmış. Aslında kitaptaki gerçeklik havasını veren de bana göre bu diyebilirim.
İlk öykümüz “Bir Dilim Biftek”te Tom King’in eskiden şampiyon olmuş “Yaşlı” bir boksör olduğunu ve onun ailesini geçindirme çabası içinde sefaletle mücadelesini okuyoruz. Bu mücadelede onun eski dostu ve şimdiki amansız düşmanı “Gençlik” ile karşılaşmasını görüyoruz.
İkinci öykümüz “Meksikalı”da ise Rivera adlı gencin Meksika devrimi için yaptığı fedakarlıklar ve hayat karşsına ne getirirse getirsin bitmek bilmeyen mücadelesini görüyoruz. Bu uğurda yaşadıkları sefalet, eziyet, kan ve emeği görmek sizi de bir mücadele havasına bürüyor.
Bu öykülerden çıkardığım dersler ise:
-Zamanında bazı şeyleri yapmanın ve ilerde yapacağımızın işin sürdürülebilir olmasının önemini anladım.
-Bazı zaferlerimiz bizim için önemsiz ama mağlup taraf gözünden çok önemli olabilir. Yani empati yapmayı o duruma gelmeden öğrenmeliyiz.
-Sporla uğraşmaya genç yaştan hızlıca başlamalı insan diyebilirim.
-Kalabalık veya diğer insanların etkisini göz ardı etmeyi bilmeli, kendi benliğimize dönüp gerçek gücü ve kararlılığı orada bulmalı ve muhafaza etmeliyiz.
Herkese iyi okumalar ve iyi antrenmanlar! ️
Hayatımızın ana fikri nedir? Hiç bunu düşündünüz mü?
Evet bu güzel iki soruyla başladığım bu incelemede ki kitabımız Anton Çehov’dan “Öylesine Bir Hikaye”.
Son zamanlarda okuduğum en akıcı ve bir o kadar da beni düşündüren; çoğu sayfasından notlar ve alıntılar aldığım bir kitap oldu.
Alıntılara profilimdeki 1000Kitap hesabımdan
Ben de filozof arkadaşlarımızın anafikir diye adlandırdıkları şeyin yokluğunu ölmeden az önce, hayatımın gün batımında fark edebildim. Bu zavallı kızın ruhu ise ömrü boyunca huzur bulamamış bulamayacak da…