Yürüyelim mesela, terk edilmiş güzelliklere, ilk aşık olduğumuz yere yürüyelim.
Uzun bir ormanın içinde yola çıkmak ve yoldaki yabancılara sarılmak ve uzun uzun konuşmak, sonra da yalnız kalmak ve hiçbir şey söylememek.
Sonra terliyelim, terliyelim ve çok terliyelim, terimiz arayış koksun, dimağımızdan geçen bulmak olsun.
Yürüyelim mesela, yeni biçilmiş yonca kokusuna yürüyelim.
Hayaller nerde gerçek oluyor, kavuşmalar nerde bitiyor.
Gökyüzü sonsuzluğundamı kayboluyor gidenler, yoksa körelmiş bir yürekte mi,
Belki kırık bir cam kenarı buluruz, içimizdeki kırıklıklar gibi.
Uzadıkça uzuyor erimlerim, kalınlaşıyor gecenin siyahı ve üşüyor sardığım sigaramın dumanı
Geçmişe çalar saatlerim, senin başlangıcındayım
Yüzün diyorum, kalmış çayımdaki masamda
Büyük abilerin abbara duvarlarında geride bıraktıkları aşk yazılarından geçiyorum, dağınıktır pencere dibine sevdalı olmak
Katre katre düşüyorum kağıdın üzerine
Şiirim sensiz ve ben şiirimden daha sensizim
Gel de dudağında yıka beni, başını alıp gitsin boğazımı sıkan bu sası karanlık.
Hele de köyün ortasındaki derenin etrafında bahçesi olanlar... Bırakın kargayı, sivrisineklerle kavgaya tutuşuyorlar, en nihayetinde, "İnsanın kıldan bir siki olacak da bunları teeek tek sikecek ulan," diye sineklerin tepesine şaplatıyordu.