Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

Alper

Alper
@_Alper_
Ne aşağıda teselli var, ne yukarıda. Bir tek biz varız. Küçük, kimsesiz, çabalayan, birbiriyle savaşan bizler.
Sabitlenmiş gönderi
Biliyorum sahip olmadığımı Ruhumdan engelsiz akıp gitmek isteyen Düşünceden başkasına, Ve bir de beni seven bir kaderin Tadını kıyasıya çıkartmamı sağladığı Her güzel âna.
Reklam
176 syf.
·
Puan vermedi
Yeni Dünyanın Cesur İnsanı
Yeni Dünyanın Cesur İnsanıSinan Canan
8.4/10 · 525 okunma

Okur Takip Önerileri

Tümünü Gör
OLMAK" VE "ŞİMDİ" Emeklilik tabiatta olmayan ve bizim icat ettiğimiz bir şeydir, biliyorsunuz. İnsanlar aslında mecburiyetler doğrultusunda bulundukları, sırf maddi karşılığı sebebiyle zamanlarını vererek yaptıkları işlerden belli bir süre sonra emekli olurlar. Halbuki sanat, fikir, düşünce, bilim veya hayatınızı adadığınız bir
Ölmek yalnızca uzun zaman alıp, çok acı çektirerek sizi utanca boğduğunda kötüdür.
Reklam
Neden ders alıp benim gibi yapmıyorsun?" "Ne yapıyorsun ki?" "Hiçbir şey beklemiyorum. Böylece hayal kırıklığına uğramıyorum.
Sistemimiz, ihtiyaçlarına uyan insanları oluşturmak zorundadır; sorunsuzca iş birliği yapacak çok sayıda insan yaratmalıdır; daha çok tüketmek isteyen insanlar; zevkleri standartlaştırılmış ve kolayca öngörülüp, etkilenebilen insanlar yaratmalıdır. Kendilerini özgür ve bağımsız hisseden, bir otorite ya da vicdani ilkeye bağlı olmayan ama yine de kendilerinden bekleneni yapmak ve toplumsal makinenin sorunsuzca işleyen bir parçası olabilmek için buyruk almaya istekli insanlara ihtiyacı vardır; güç uygulamadan yönlendirilebilecek, lidersiz yönetilebilecek, amaç olmadan -iyi olanı yapma, hareket halinde olma, ilerleme amacı hariç- harekete geçirilebilecek insanlara gerek duyar. Üretim, neyin üretileceğini insanların gerçek ihtiyaçlarının belirlemesi ilkesinden çok, sermaye yatırımının kâr getirmesi şartı ilkesiyle yönlendirilir. Radyo, televizyon, kitaplar ve ilaçlar dahil her şey kâr ilkesine bağlı olduğu için insanlar, çoğunlukla ruhları ve bazen bedenleri için de zehirli olabilen tüketim tipine yönlendirilirler.
Radyo, televizyon ve gazete sayesinde yaygın bir iletişim sistemi kurduk. Yine de insanlar siyasi ve toplumsal gerçekler hakkında bilgilendirilmekten çok yanlış bilgilendiriliyorlar ve beyinleri yıkanıyor. Aslında fikirlerimizde ve görüşlerimizde bir dereceye kadar tekdüzelik var, bu eğer korku nedeniyle ya da siyasi baskı sonucu olsaydı kolay açıklanabilirdi. İşin aslı, sistemimiz tam olarak karşıt olma hakkı ve fikirlerin çeşitliliği ilkesine dayandığı halde herkes "gönüllü" olarak aynı fikirdedir.
Birey, sadece üretim alanında değil, sözde özgür tercihini ifade edebildiği tek alan olan tüketim alanında da yönetilmekte ve yönlendirilmektedir. Bu tüketim, ister yiyecek, giyim, içki, sigara, ister sinema veya televizyon programı olsun, iki amaçla güçlü bir telkin mekanizması devreye girer: birincisi, bireyin yeni mallara isteğini artırmak,
İnsanlar bürokratik olarak yönetilince demokratik süreç, bir törene dönüşür. İster büyük bir şirketin hissedarlar toplantısı olsun, ister siyasi bir seçim veya bir sendika toplantısı, birey, kararları belirleme ve karar alma aşamasına aktif katılımındaki tüm etkisini kaybetmiştir. Özellikle siyasi alanda seçimler giderek, bireyin profesyonel politikacılardan oluşan iki aday listesinden biri için tercih belirttiği referandumlar haline indirgenmektedir ve söylenebilecek şey, bireyin kendi rızasıyla yönetildiğidir. Ama bu rızayı oluşturan yöntemler, telkin ile manipülasyondur ve bunlar sayesinde, en önemli kararlar -savaş ve barışı içeren dış politika- ortalama bir vatandaşın neredeyse hiç tanımadığı küçük gruplar tarafından alınır. ---
Reklam
Bu yüzyıl, devlet yönetimlerinde, iş dünyasında ve işçi sendikalarında hiyerarşik bürokrasiler yüzyılıdır. Bu bürokrasiler, nesneler ile insanları bir görerek yönetirler; belli ilkeleri, özellikle bilanço, sayısallaştırma, en çok verim ve kâr ilkelerini izler ve özünde, bu ilkelere göre programlanmış bir bilgisayar gibi işlev görürler. Birey, bir
İnsanlık tarihinin büyük bir kısmında itaat erdemle, itaatsizlik ise günahla özdeşleştirilmiştir. Nedeni basittir: Şimdiye kadar tarihin büyük bir bölümünde, bir azınlık çoğunluğa hükmetmiştir. Bu hâkimiyeti gerekli kılan, hayatın güzelliklerinin sadece azınlığa yetecek kadar olup, çoğunluğa kırıntıların kalmasıdır. Eğer bu azınlık güzelliklerin tadını çıkarmak ve bunun da ötesinde çoğunluğun kendine hizmet etmesini, kendisi için çalışmasını istemişse gerekli şart şuydu: çoğunluk itaat etmeyi öğrenmeliydi. Şüphesiz ki, itaat katıksız güç kullanılarak oluşturulabilir. Fakat bu yöntemin birçok olumsuz yanı vardır. Bu yöntemde, çoğunluğun bir gün güç kullanarak azınlığı iktidardan indirme olanağına sahip olma olasılığı daimi bir tehdit oluşturur; dahası, itaatin ardında korkudan başka bir şey bulunmuyorsa düzgün olarak yapılmayacak birçok iş vardır. Dolayısıyla, sadece güç kullanımı korkusundan kaynaklanan itaat, kalpten gelen itaate dönüştürülmelidir. İnsan, itaatsizlik etmekten korkmak yerine itaat etmek istemeli, hatta buna ihtiyaç duymalıdır. Bunu başarmak için otorite, En İyi'nin, En Akıllı'nun niteliklerini üstlenmeli, Her Şeyi Bilen haline gelmelidir. Bu gerçekleşirse otorite, itaatsizliğin günah, itaatin erdem oluğunu ilan edebilir; bir kere bu ilan edildikten sonra da çoğunluk itaati kabullenebilir, çünkü itaat etmek iyidir ve korkak olduğu için kendinden tiksinmektense, kötü olan itaatsizlikten nefret eder.
1.566 öğeden 1 ile 15 arasındakiler gösteriliyor.