Yazarın okuduğum ikinci eseriydi benim için. Satırları okurken yaşanılan acılar, üzüntülür, umutlar, haykırışlar bir bir gözümün önünde canlandı ve derinden hüzünlendirdi. İnsan içinde birikenleri, gönlünden geçenleri dökecek birini bulamaz kimi zaman. Bazen sert kabuklarında şefkati taşıyan bir ağaç, öylece akıp ruhunu temizleyen bir ırmak ya da taze başlangıçları müjdeleyen bir yoldur onu dinleyen. Ya da köyünün toprağıdır sadece...
Savaşın, köyün eli silah tutan tüm erkeklerini çekip almasıyla geride kalanların sorumluğunu üstlenen Tolgonay da içini toprağa, içini Toprak Ana' ya döker. O dertlerini toprağa fısıldadıkça savaşın neden olduğu yıkıma, yarım bıraktığı hayallere, cephede tükenen gençlik günlerine, geride kalmanın taşıması güç yüküne tanık oluruz. Toprak Ana, savaşların ve devrimlerin ortasında oradan oraya savrulan, yaralanan ve altüst olan sıradan insanın, yoğrulmuş bir halkın hikayesi.
Gözyaşları içinde bitirdiğim bir eserdi bu topraklar seni unutmayacak Tolgonay ana .