O da Türk’tü ama bizi Kürtçe sevdi. Biz de en çok onu sevdik. İki dilli olmanın güzelliğini bize o öğretti. Ana dilinizi unutmayın diye tembihlerdi. İlk defa Kürt olmaktan utanmadan sınıfa girer olduk. Ama çok sürmedi. Dört ay sonra okulun önünde ensesinden tek kurşunla vurduklarında yirmi beş yaşındaydı.
Sizin için kolay sakin olmak, ama benim için değil. Bu ülkede her sözün ağır bir bedeli var. Kelimeler pahalı burada, özgür ülkelerdeki gibi ucuz değil. Burada tek bir söz bile insan hayatına mal olabilir.
Tam o sırada ikinci bir silah sesi duyuluyor. Kevok kısa bir an yanıp sönen bir kıvılcım görüyor. Kıvılcımla birlikte bu kez boynunda bir yanma hissediyor . Boynundan aşağıya sıcak bir sıvı akıyor . Sarsılıyor kısa bir an ayakta kalıyor , sonra sırt üstü toprağa düşüyor . Ardından yeni bir silah sesi daha ve doğanın tüm ahengi bozuluyor...
İnsanız , anlıyor musun, insanız biz ! Yaşamak için dünyaya geldiğimiz aklımıza gelmiyor. Merak, hiç kurtulamadığımız merak bunu unutturuyor bize. Merak,kuşku,huzursuzluk,vesvese,endişe,koşuşturmalı hayat ve binlerce,yüzbinlerce kıssa ve kelime...
Bizi her seste ney'e benzetmen gerekir
Yarsız , meysiz ve sazsız dedim ki neyim ben
Eğer bizden bir can almanız gerekirse
Ey canan emret , bekleyen bir fermanım bben
Yüz şiş sapladı gönle mührümüzden ol Mela
Bu yüzden bir ney gibi inleyip dururum ben ...
İnsanların artık anlamaya zamanları yok. Dükkânlardan her istediklerini satın alıyorlar. Ama dostluk satılan bir dükkân olmadığı için dostları yok artık.