"Ne alimlere karşı övünmek, ne cahillerle münakaşa etmek ve ne de meclislerin seçkin köşelerinde yer almak için ilim tahsil etmeyiniz. Kim böyle yaparsa cehenneme müstehak olur."
-Hz. Muhammed (s.a.v)
》
Bir adam yetiştirmeye kalkışma cesaretini göstermeden önce, insanın kendisinin adam olmuş olması gerektiğini anımsayın; insanın göstermek istediği örneği kendinde bulması gerekir.
Ortaylı'nın "popüler" eserleri çok yaygın olarak okunuyor diye onun akademik yayınlarını değil, popüler seviyedeki eserlerini çalışmama konu edinmiştim. "Hiç okumaz denen insanlar 'tarih' okuyorlar ama ne okuyorlar?" şeklinde bir soru vardı kafamda. Tabii ki sadece Ortaylı'nın popüler eserleri için değil, başkalarının yazdıkları için de sorduğum bir soruydu bu.
Son kertede disiplin olarak tarihi ve okuru ciddiye almamanın göstergesi olan hatalar önce beni şaşırttı. Defalarca sorgulayıp, teyit edip emin olduktan sonra yazmaya karar verdim.
Tenkitsiz kalan her disiplin vaş aşağı gider. Tarih haydi haydi gider. Tarih, çok kolaylıkla ideeolojik önceliklere alet edilebilen, günümüze ait bir görüşü savunmak için rahatça istimal ve suiistimal edilebilen bir disiplin.
"Bugün Garb milletleri, kendi kitlelerinin büyüklüğü ile mütenâsiben yetiştirmiş oldukları milli liderlerini, alabildiğine tenkid süzgecinden geçirmekle meşguldür. Ancak böylece "hakikat"e vasil olabilmek imkânı mevcuttur. Bir millet, yakın mazisinin tarihini, uydurma tarih kitablarından okursa, bir devrin tarihini kaleme almak veya bu mevzua
malzeme temin etmek isteyenler kanunen susturulursa, O milletin hangi
maksatlarla aldatıldığına dâir, biraz derin düşünmesini bilen kafalarda, acı bir sual yer etmez mi? Ve hiçbir hukuk sistemni bu şeraitin (şartların) hüküm sürdüğü memlekete, "demokrat" vasfını verir mi?
Kaldı ki, bu kanun tasarısı kabul edilirse, Türkiye'de hangi zümrelerin borusu öttüğünü, dosta ve düşmana artık tam manasıyle teşhir etmiş bulunacağız demektir."
Atsız'ın 50'lerde yaptığı "Kemalizm denilen muazzam safsata kökü dışarıda olan bir ucubedir" tespiti çöpe atılmış, yazarı 'tehlikeli' fikirlerinden arındirılarak bir kült haline getirilmiş ve "Dalkavuklar Gecesi" gibi Kemalizmi yerden yere vuran hicivleri birer masal kitabi gibi okunur olmuştur.
Bugünkü Atsiz; diyardan diyara sürülmüş, mahkemelere verilmiş, sokaklarda yuhalatılmış anti-Kemalist
kimliğinden uzaklaştırılarak Türklüğü övmekle meşgul bir Şamanist'e indirgenmiştir. Hâlbuki Osmanlı padişahlarına, hele Sultan Abdülhamide söz söyletmeyen, Atatürk'ün liseler
için yazdırdığı tarih kitabını sağlığında tenkid etme cesaretini gösterebilmiş nadir serdengeçtilerdendi.
Nazi emperyalizminin Yahudilere ve diğer onca halklara karşı işlediği cinayetler, aslında bütün Batı emperyalizmin cinayetlerinin bir devamıdır. O cinayetler, on milyonlarca Amerikan Yerlisinin soykırımı, yanı sıra da Afrikalı Siyahların, Amerika kıtasına sadece on milyonu köle olarak sağ salim ulaştırılabilirken yüz milyondan fazlasının yolda belde ölmesi veya öldürülmesiyle başlamış câniliklerdir. Şu hâlde Hitler tarafından Yahudilere karşı yapılan soykırım, emperyalizmin ne ilk cinayetidir, ne de emperyalizmin en fazla kurban verdirdiği cinayettir.
Dolayısıyla, Yahudileri bir "istisna" oluşturacak şekilde o toplu cinayetten bir "holokost" adı altında ayrıştırmaya kalkışmak, o soykırımların derin sebeplerini örtbas etmek ve bütün kurbanlarıyla birlikte Yahudilerin de o cinayetlerin kökenlerini kurutma konusundaki mücadeleye katılmalarına engel olmaktır.
"
Kıtaları ipek kumaş gibi keser biçerdik. Kelleler damlardı kılıcımızdan. Bir biz vardık cihanda, bir de küffar…
Zafer Sabahları kovalayan bozgun akşamları. İhtiyar dev, mazideki ihtişamından utanır oldu. Sonra utanç, unutkanlığa bıraktı yerini, “Ben Avrupa’lıyım” demeğe başladı, “Asya bir cüzzamlılar diyarıdır.”
Avrupalı dostları acıyarak baktılar ihtiyara ve kulağına “Hayır delikanlı” diye fısıldadılar, “sen bir az-gelişmişsin.”
Ve Hristiyan batının göğsümüze iliştirdiği bu idam yaftasını, bir nişan-ı zişan” gibi gururla benimsedi aydınlarımız."
İnsan, kurallar için değil, bir amaç için yaşar. Ama bu amacına ulaşmak için en uygun yöntem ve kuralları dener. Kesinlikle elverişsiz olduğu saptanan kuralları değiştirmeyi dener.
Aşırı kuralcılık ya da kuralsızlık, iki uçtur. Gerektek kişi, gerek toplum, esasları kolayca değişmeyen, fakat her şart ve duruma cevap veren bir kurallar sistemi
içinde gelişir, yaşar ve düşüşten kurtulur
Ancak, kurallar, bağlı olduğu ilkelerin ruh, düşünce ve duyarlık özünden mahrum olarak kaskatı şekiller halini alırsa, çoğu kez, onlardan beklenenin tam tersi bir düzen, daha doğrusu bağrında anarşi ve terörü firsat beklemek üzere saklayan bir düzensizlik tabanı oluşturur.