Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

meltem

1898'ın soğuk bir kış gününde, Eliezer Ben-Yehuda ile Theodor Herzl, Viyana'da nihayet karşı karşıya geldiler. Eliezer'in sergilediği sevgi, saygı ve hayranlığına rağmen Herzl, karşısındaki adamı ciddiye alınmaya bile değer görmemişti. Herzl, yarım saatten daha az bir vakit ayırmaya ancak tenezzül ettiği muhatabı hakkında günlüğüne şu notu düşecekti: "Ben-Yehuda isimli heyecanlı bir genç, bugün benimle görüşmeye geldi. İbranicenin konuşma dili olabileceğini düşünecek kadar çılgın!" Herzl, açık bir istihfaf tezahürü olarak, Ben-Yehuda'dan "genç" diye bahsediyordu, ama kendisi ondan iki yaş küçüktü. Eliezer, Politik Siyonizmin karizmatik kurucusuna İbranicenin Filistin'deki Yahudilerin konuşma dili olması gerektiği yönünde ısrar ettikçe, Herzl geri adım atmıyordu: "Biz şimdilik Yahudilerin Filistin’e yerleşmelerini sağlayalım. Orada birkaç nesil yaşadıktan sonra hangi dili isterlerse onu konuşsunlar.”
Sayfa 96
Reklam
Eliezer Ben-Yehuda, velinimeti Baron Edmond de Rothschilde ithaf ettiği sözlüğün hazırlıkları sırasında, hayatının o dönemine kadar ziyaret ettiği bütün şehirlerde bulunan tarihi kütüphaneler den topladığı kaynaklardan beslenmişti. "Antik ve Modern İbranice Sözlük” projesi için Moskova, Leningrad, St. Petersburg, Paris, Berlin, Londra, Oxford, Cambridge, Floransa, Parma, Livorno, Padova, Roma, Kahire, İstanbul, Washington, Philadelphia ve New York kütüphaneleri karış karış taranmış, eski eser koleksiyonları gözden geçirilmiş, hepsinin özü süzülerek Kudüs'teki o çalışma masasına taşınmıştı. Ben-Yehuda, sözlüğünü meydana getirirken 40 binden fazla kitabı ve el yazması kaynağı ayrıntılı biçimde taramış, 20 binden fazla kelimeyi kategorize etmişti. Söz konusu kelimelerin kullanımıyla alakalı yaptığı alıntı ve atıf sayısı ise 500 bini buluyordu.
Sayfa 106
Ben-Yehuda, özellikle çocuklara odaklanmak gerektiğini düşünüyordu çünkü çocukların okulda öğrendiklerini ailelerine aktaracaklarına emindi. Nitekim öyle de oldu. Çocuklar için İbranice şarkılar yazıldı ve bestelendi. Kitaplar yazılıp gazeteler yayımlandı. Eğitim devam ederken çocukların bazı İbranice kelimeleri benimseyemediği ve kullanamadıkları da görüldü. O zaman bu kelimeler iptal edilerek yerlerine yenileri konuyordu.
Sayfa 67

Okur Takip Önerileri

Tümünü Gör
Kudüs’e gelir gelmez Osmanlı vatandaşlığına geçen Elizer Ben-Yehuda Filistin topraklarında yaşayan bütün Yahudilere sürekli çağrıda bulunuyor ve onlara “Yahudiler, isimlerinizi İbranice isimlerle değiştirin ve Osmanlı tabiiyetine geçin!” diyerek ilave ediyordu: “Osmanlı vatandaşlığını kabul etmek asimile olmak değildir. Osmanlı kelimesi, Türk’ün eş anlamlısı değildir. Kendi kimliğinizden ve milliyetinizden hiçbir şekilde ödün vermeden Osmanlı olabilirsiniz. Her türlü siyasi haktan ve özgürlükten de bu şekilde faydalanabilirsiniz. Yahudiler, Osmanlı olunuz!”
Sayfa 58
Şimdi bana kurşunu tarif ediyorlar, gülüyorum dünyanın haline bakıp gülüyorum cemreler düşüyor, ölümden ve senden korkmuyorum madem ki kendime dünyada bir mezar yeri seçtim yaşamak istedim, yeri değildin merhamet etsin bana erhamurrahimin savaşmaktan vaz geçtim, eve döndüm, büyüdüm kendimi buldum, sesini unuttum, seni kaybettim elhamdülillahi rabbilalemin.
Sayfa 17 - Bitsin İstedim, Seyyid Ensar
Reklam
Zaman diyordun, ipi kopmuş bir uçurtma Ben ona yaralı dağları ekledim, gidenlerin yükünü Bir tufandan artakalan kayıp yüzükleri, bal özlerini Ben uzun sürmüş bir kıyametin sabahında, seni Korkma, ben söylediğin bütün gecelerden daha yaşlıyım Canımla yeşermiş bu eleğimsağma gibi göğeren ağaçlar. Gazi şiirlerin akşam ilhamlarından, şehit cönklerinden Sunturlu bir küfürle geçiyorum bazen bazı asırlardan Siperlerde fast food ile beslenenleri tarih affetmiyor Haritalar kemiksever tellakların muteber yalanları. Bu, taşları kayalardan kopartan yalnızlığın diri sesi Sen bakma bana, göz bebeğindeki yelkenler beni köpürtür. Ruhla beden arasında serpilmiş incir tozlarından geçiyorum Bir özür gibi yeniden başlıyorum kendimi tanımaya Şimdi kim anlayacak beni, şiirim denizini arayan gemi Dilimin ateşinde tilkilerle kuzuların o makûs aritmetiği. Sen suç ben ceza. Bir başkası gelmiyor aklıma Bilirim, koşsam da yetişemem o meçhul yazgıma.
Sayfa 12 - Uzun Sürmüş Bir Kıyametin Sabahı, Ahmet Edip Başaran
Ben ağaçta dallar arasında uyuyorum dedim ya. Aslında eksik söyledim. Ben ağaca bir yaşında çıkmaya başladım. Ondan önce koyun koyuna ceylan kardeşimle yattım, uyudum. Sonra ağacım beni kendine, yukarı çekti. İçimde karşı koyamadığım bir ses, dala tırmanmamı söyledi mütemadiyen. Gökler beni çekiyordu. Önceleri korktum yüksekten. Sonra kuşları gördüm. Onlar korkmuyor ve en uç dala konuyorlardı. Bir kuş kadar olamayacak mıyım diye düşündüm hep. Sonra rüyamda kendimi hep başımın üstündeki o ağacın dalında gördüm. Hep orada ağacın çatalında uyuduğumu gördüm. Bu rüyalar benim için bir uyarı oldu. Bir öğretmen. Sonra rüyamı tatbike geçtim. Ceylan kardeşimi uyuttuktan sonra dalıma çıkmaya başladım. Mürebbinin bizi böyle küçülten kardeş etme planından kastı ne bilmiyorum. İki ayrı cins, birbirine can düşmanı istenirse dost ve kardeş haline gelebilir, getirilebilir; ben bunu ispatladım demek istiyor olmalı. Aklıma bundan başka bir şey gelmiyor. Fıtratın değişmeyeceğini göstermek mi istiyordu yoksa?
Hakikatin yalınlığına ve doğrudanlığına tahammül edebilseydik, söze, hele süslü söze hiç ihtiyacımız olmazdı.
İstanbul cangalının, sesleri ve resimleri birbirine karıştıran çarpıntısını bir süreliğine deniz ve yosun kokusuyla dindirmiş ve vapurun suyun üzerindeki kayışından kendime geçici bir ‘herşeyyolunda’ temi yararmışken, Süleymaniye tepede belirir ve bana büyük ve sarih sorular sorar: Bu yapıyı yapanlar kimlerdir ve nereye gittiler? Yapma kuvvesi nerede? Kuvveden fiile nerede? Ben burada neyim? Burası benim neyim?
Sayfa 30
Yerin içi doludur, anlamla örülüdür ve bu sebeple içi ağırdır. Bir yerli olmak, oradaki tarihsel varlıktan yani anlamdan kaçmamaktır. Bu anlamın orada oluşturduğu ağırlık yerin zihinde, hatırada ve siyasette kımıldatılmazlığını da oluşturur. Bir mekanı yer olarak benimseyen kimse, kendi özgül varlığını o yere ilikler ve böylece oradan kendisine be kendisinden oraya bir kımıldatılmazlık katar. Böylece yer, kendine mukim olana bir anlam bahşettiği gibi, aynı zamanda mukim olanın kendisinden bir anlam yüklediği bit mekan olur. İnsan ve yer birbirine iliklenmiştir ya da insan yeri giyinmiştir.
Sayfa 10
Reklam
Maddenin iddiası ve dayatmasını görmezden gelmedim, anlamın bu maddenin içinde yapmaya çalıştığı çıkışı da yok saymadım.
2.247 öğeden 1 ile 15 arasındakiler gösteriliyor.