Hüzün olsaydım kimseyi ansızın rahatsız etmez, çat kapı girmezdim kimsenin kalbine. En geç bir gün önceden planlar, haber verir, öyle giderdim gideceğim yere. Hüzün zaten taşıması ağır bir duygu bir de telaş eklenince daha da ağırlaşıyor. Ne yapacağını şaşırıyor insan, nasıl davranacağını. Güleceğini mi ağlayacağını mı, bilmiyor. Ama hüzün olmak isterdim biliyor musunuz? İnsanlar en çok hüzüne değer veriyor. Mutluluğun kıymeti yok ki. Gülüp geçiliyor. Oysa hüzün öyle mi? Ağlatıyor, sızlatıyor, düşündürüyor, el açtırıyor, dua ettiriyor. Bu hayatta acı hep tatlıdan daha kıymetli. İnanmıyorsanız bir Urfalı’ya sorun. Bu sorunun cevabını en iyi onlar bilir.
Ben Mehmet olsaydım gözlerimin önünde acıdan çırpınan birine öylece bakakalmazdım. Ne yapacağımı bilmesem de öğreneyim derken telaştan ses çıkarırdım. Belki bu ses iyileştirirdi acısı olan kişiyi, ben farketmezdim bile. Ben Mehmet değilim. Mehmet olsaydım bıyıklarım kalın, sakallarım gür, tenim beyaz, kalbim temiz ve birini mutlu etmek pahasına da olsa asla yalan söyleyemeyen biri olurdum. İyi ki Mehmet değilim ama Mehmet’i olduğu gibi seviyorum.
Su olsaydım damlaya damlaya göl olmazdım. İnsan halimde bile gözyaşı damlalarımla bir göl doldurabilirim. Su olsaydım hedefim damlaya damlaya okyanus olmak olurdu. İçimde sadece küçük balıklar değil onlarla birlikte dev balıklar, balinalar da yaşasın isterdim ve köpek balıkları da.