Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Alışveriş
Keşfet
Kitaplar
Yazarlar
Okurlar
1000Kitap Android UygulamasıÜCRETSİZ – Google Play'den indirin
1000Kitap iOS UygulamasıÜCRETSİZ – App Store'dan alın
ŞartlarGizlilikTopluluk KurallarıHakkımızdaReklam VerinİletişimKütüphanecilerDizinlerÇerez Politikası
©2024 · 1000Kitap Web Uygulaması · 2.37.26
Ayşe
Ayşe
@acciovita
Avukat
417 okur puanı
Temmuz 2019 tarihinde katıldı
Okuma Hedefleri
Dünyanın en zor ve ünlü problemi olan Riemann hipotezini çözmeyi başaran Profesör Andrew Martin'in ortadan kaybolmasıyla başlayan bilim kurgu türündeki romanda, çok gelişmiş bir uzaylı ırkı olan Vonnadoryalılar, bu problemin çözümünü uzayda yaşayan insan dışındaki ırklar için tehdit olarak görür ve aralarından birini profesörün yerine geçmesi
Kitapta Pera Sahaf'ın da içinde olduğu, sessiz ve modern dünyadan uzak Akçaağaç Sokağı'nın sakinlerinin katıldığı yılbaşı partisinde bir cinayet işlenir. Pera Sahaf'ın sahibinin de katıldığı bu partide konuk olarak bir de yazar Agatha Christie bulunmaktadır. Fakat Christie'yi görebilen tek kişi Pera Sahaf'ın sahibidir. Kitap, bir yandan Agatha Christie'nin hayatını yazarla sohbet şeklinde aktarırken diğer yandan yazarın da içinde bulunduğu bir cinayet çözümlemesi yapıyor. Kitabın biyografik yönü hiç sıkmadığı gibi polisiye yönü de gayet başarılı. Kitabın yazarının Türk polisiye türüne yeni bir dedektif katmış olduğunu ve bu dedektifin içinde bulunduğu bir seri oluşturmasını temenni ederken, polisiye ve Agatha Christie sevenlere bir çırpıda okunan bu kitabı mutlaka tavsiye ediyorum.
Sevmediğim kitaplar hakkında genelde yorum yapmam ama bu kitabı okurken o kadar rahatsız oldum ki yorum yapma ihtiyacı duydum. Bazı insanlar tarafından dini yönü nedeniyle aşırı yüceltilen bu kitabın bir de kadını aşağılayan çirkin bir yönü var. Modern bir kadının yaşadığı hayattan bunalıp dine yönelmesini anlatan kitapta yazar, modern kadınları yerden yere vuruyor. Bu bir kurgu olabilir, yazar bazı fikirleri abartmış da olabilir ama neticede yazdıkları çok çirkin şeyler ve bir kadın olarak kitabı okumaktan hiç zevk almadım.
Okur Takip Önerileri
Asıl adı "Stepford Kadınları" olan bu kitap, yazarın okuduğum ilk kitabı oldu. Fakat daha önce yine aynı yazara ait Rosemary'nin Bebeği kitabından uyarlanan filmi izlediğim için bu kitap da onun gibi sürrealist geldi. Kitapta, Stepford adındaki kasabada yaşayan ve eşlerine karşı son derece itaatkâr ve ev işlerine oldukça bağımlı ev hanımlarının arasına yeni katılan Joanna'nın bu durumdan şüphelenmesi ile meydana gelen olaylar anlatılıyor. Günümüzdeki çoğu kadını düşününce bir o kadar gerçekçi geliyor kitap. Sonu her ne kadar başından belli olsa da yine de merakla okudum ve beğendim.
Hayatta her an değişimle karşı karşıyayız. Peki durumlar değiştiğinde, konfor alanımız artık konforlu olmadığında ne yapmalıyız? Oturup şikayet mi etmeliyiz yoksa değişime ayak uydurup yeni yollar mı keşfetmeliyiz? Bu kısacık kitap değişim söz konusu olduğunda ne yapmamız gerektiğini çok açık bir şekilde anlatıyor.
Hayat felsefesi kendine yetebilmek, kendi başına kalabilmek, yalnızlıktan zevk alabilmek ve her şeye rağmen müteşekkir ve mutlu olabilmek olan biri olduğum için bu kitabı kitapçıda görür görmez aldım. "Bir Hakikat Yolculuğu" alt başlığıyla yayınlanan bu kişisel gelişim kitabı bana bilmediğim hiçbir şey söylemedi ama hiçbir zaman unutmamam gereken şeyleri bir kez daha hatırlattı. Hakikati bulmak, hayatın anlamını keşfetmek, zihnin oyunlarıyla baş edebilmek gibi maneviyata ilişkin ipuçları veren kitap, ibretlik hikâyeler ve insanın içine işleyen ve hayat mottosu olabilecek özlü sözlerle zenginleştirilmiş. Manevi yönünüzü güçlendirmek adına okuyabileceğiniz, sakinleştirici etkisi olan bir kitap.
Kendisi de hayli duyarlı bir insan olan yazar, 1990'dan beri duyarlı insanlar üzerinde araştırmalar yapmış ve neticede dünyanın her yerindeki duyarlı insanlara ulaşmak ve onlara "normal" olduklarını söylemek için bu kitabı yazmış. Duyarlı olmak nedir? Duyarlı insan kimdir? Duyarlı olmak bize ne katar, bizden ne götürür? Duyarlı insan olmanın sonuçlarıyla nasıl baş edebiliriz ve bu özelliğimizi nasıl daha iyiye kullanabiliriz? Etrafımızdaki duyarlı insanlara karşı nasıl davranmalıyız? Yazar genel olarak bu soruların cevaplarını vermiş. Yazarın yaptığı araştırmaya göre nüfusun yaklaşık yüzde 15-20'si duyarlı bir sinir sistemine sahipmiş. Bu hiç de azımsanacak bir oran değil. Yani siz olmasanız bile çevrenizde duyarlı insanlar olacaktır. Ve bunlar sevdiğiniz, değer verdiğiniz insanlarsa onlarla nasıl iletişim kurmanız gerektiğini öğrenebilirsiniz. Yani bu kitap sadece duyarlı insanlara değil, tüm insanlığa hitap ediyor ve herkesin okuması gereken bir kitap kesinlikle.
Severek izlediğim -ve hâlen dönüp izlediğim- Kardeş Payı dizisinin ve bunun gibi pek çok kaliteli komedi yapımının senaristi olan Selçuk Aydemir'in bu kitabını uzun zamandır merak ediyordum ama tamamen önyargımın esiri olarak okumayı erteliyordum. Sonunda bir şans vermeye karar verdim ve iyi ki de vermişim. Okuduğum en iyi komedi kitabı oldu ve yazarın kalemine bir kez daha hayran kalarak diğer kitaplarını da edinmeye karar verdim. Komedi sevenler tarafından bir şans verilmeyi hak ediyor.
Yunan mitolojisi karakterlerinden, Helios ile Hekate'nin kızı cadı tanrıça Kirke'nin pek bilinmeyen trajik hikâyesini başarılı bir şekilde anlatmış yazar. Özellikle Yunan mitolojisini seven ve bir zamanlar yakından takip eden biri olarak, bilinen karakterlerin bu farklı bakış açısıyla anlatıldığı eseri ilgiyle okudum. Kirke'yi daha önce duymadığım -duyduysam bile hatırlamadığım için- oldukça merak uyandırıcıydı benim için. Mitoloji sevenlere tavsiye ederim.
Fahim Bey'in ölüm ilanıyla başlayan roman, daha sonra Fahim Bey'in çocukluğundan itibaren hayat hikâyesinin anlatılmasıyla devam ediyor. Fahim Bey, oldukça iyiliksever bir adamın oğlu olup bu iyilik onun da karakterine işlemiştir. Fakat aklı hep bir karış havadadır. Okulu bitirdikten sonra İstanbul'a yerleşip babasını mutlu etmek
Bu roman -arka kapakta yazdığı üzere- kendilerini, varlığının her zerresi ile Devlet-i Ebed Müddet'e adamış Osmanlıların, serhadherdeki hikâyesini anlatır. 16. yüzyılda Macaristan'da geçen hikâye, Kont Gall Adam adlı Macar bir komutanın Macaristan'daki Yanıkkale adlı uç beyliğine gelmesiyle başlar. Macaristan esaret altında ve sefalet içindedir; Türkler, Tatarlar, Beç, Macar asilleri ve din adamları tarafından talan edilmiştir. Hikâye, başpiskoposun oğlu Kont Gall Adam, Yanıkkale uç beyi Ali Bey ve Köse Kadı etrafında gelişmektedir. Kont Gall Adam, özgür Macaristan için uğraşan oldukça hassas yapıda, vicdanlı bir askerdir. Babası başpiskopos ise onun tam tersidir, ele geçirdiği esirlere türlü işkenceler yapmaktadır fakat onun bile saygı duyduğu bir esir vardır ve bu esir Köse Kadı'dır. Köse Kadı, Ali Bey tarafından kurtarılır ve Macaristan'ın ele geçirilmesi için canla başla çalışırlar. Bu sırada Macar asilleri de Türkleri Macaristan'dan kovmak için ellerinden geleni yapmaktadır. Tarihi bir roman olan Köse Kadı, kendi türündekilerden farklı bir mekanı anlattığı ve millî değerlerimizi hatırlattığı için severek okudum. Tarihi roman sevenlere tavsiye edebilirim.
"Çağdaş Kadında Bağımsızlık Korkusu" alt başlığıyla yayınlanan kitap, yazarın "Yalnız olmaktan nefret ediyorum. Keseli hayvanlar gibi, bir başkasının derisinin altında yaşamak isterdim. Emniyette olmayı, sıcak, bakılıp gözetiliyor olmayı, havadan, hatta yaşamdan daha çok istiyorum." sözleriyle başlıyor. Yazar, "kendimizden, sadece kendimiz sorumlu olduğumuz yolundaki yetişkin gerçekliğini göğüslemekten aciz olan" kendisi gibi binlerce kadın olduğunu keşfediyor ve kitapta bu keşif sürecini anlatıyor. Kadının özgürleşme sürecinde, özgürlüğün güvenceden daha iyi olduğunun söylendiğinin altını çiziyor; bunu kadınlar olarak kabul etmemize ve her fırsatta özgürlüğümüzü savunmamıza rağmen yazar gibi pek çok kadın özgürlüğün "ürkütücü" olduğunu fark eder. Çünkü özgürlük beraberinde sorumluluk ve korkular da getirmektedir. Bu da çağdaş kadının neden bağımsızlıktan korktuğunu ve başkalarına bağımlı olduğunu gösteriyor. Yazar, bu bağımlılığı "Sindrella Kompleksi" olarak adlandırıyor ve kitabında bu kompleksin sebeplerinden ve bundan nasıl kurtulabileceğimizden bahsediyor. Ben kitabı oldukça eğitici buldum. İlk defa 1981 yılında yayınlanan bu kitaptaki sorunlar bugün de hâlâ geçerliliğini koruyor. Bu tarz kitapların okullarda -özellikle genç kızlara- okutulması gerektiğini düşünüyorum ki bilinçlensinler, bildiklerinden ya da hayal ettiklerinden çok daha farklı bir dünyanın olduğunu görsünler. Tüm kadınlara tavsiye ediyorum.
Kitapta, bin yıl önce tüm yeryüzü Tek Devlet'in egemenliği altına alınmış ve insanlar numaralarla adlandırılan birer makineye dönüşmüştür. Her gün aynı saatte uyanan, aynı saatte çalışmaya başlayan, aynı saatte paydos eden, aynı dakikada gezmeye çıkan, aynı saatte aynı egzersizleri yapan, aynı saatte uyuyan, herkesin birbirini gördüğü şeffaf
Kitabın konusu, tüm dünyada bir anda ortaya çıkan, hava yoluyla bulaşan ve bir salgın halini alan körlük hastalığı hakkında. Bir adam trafikte araç kullanırken bir anda kör olur ve daha sonra körlük hızlı bir şekilde yayılır. Kimse bu körlük hastalığının neden bir anda ortaya çıktığını ve nasıl iyileşeceğini bilemez. Devlet önce körlüğe
Kitapta anlatılana göre insanlar zorluklar karşısındaki tutumlarına göre ikiye ayrılmaktadır, saydıcılar ve rağmenciler. Saydıcılar, başka şartlarda olsaydı neler yapabileceklerine odaklanan grupken, rağmenciler zorlu şartlara ve kıt imkânlara rağmen neler yapabileceğine odaklıdır. Kitap motivasyon konusunda oldukça başarılı, dili sade ve anlaşılır, üslubu akıcı. Ben oldukça faydalı buldum. Özellikle üşengeç ve yerinde sayan insanların okuması gereken bir kitap olduğunu düşünüyorum.
