Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Stefan Zweig
“İki tür acıma duygusu vardır. Birincisi, duygusal ve zayıf olanı, başka birinin yaşadığı felaketlerden kaynaklanan acı ve hüzünden olabildiğince çabuk kurtulmak için çırpınan yüreğin sabırsızlığıdır. Bu, bir acıyı birlikte hissetmek değil, ruhun yabancı bir derde karşı kendini içgüdüsel olarak savunması anlamındaki acıma duygusudur. Diğeri, tek gerçek acıma duygusu ise yaratıcı olan, ne istediğini bilen; sabırla, gücü yettiğince hatta gücünün bile ötesinde katlanmaya ve dayanmaya kararlı bir insanın acıma duygusudur.”
Sabırsız Yürek
Sabırsız Yürek
Alp Akay

Alp Akay

@akay
·
04 Mayıs 22:34
Geçen gün konuşmuştuk...
Herhangi bir insana başkalarının acıları, benzerlerinin sıkıntıları karşısında neşe veren, tarifi zor, anlaşılmaz bir acı türü vardır.
Müthiş tespitler... "İsrailli Yahudi yazar Alon Mizrahi: Filistin Devrimi, Fransız Devrimi'nden daha etkili olabilir…” “Filistin dünya gençlerine, kapitalist, kurumsal dünya düzeninin acımasızca inkar ettiği hayatın anlamını ve manayı yeniden öğretiyor. Tarih boyunca tam da mekanik, dikey ve izole bir varoluş biçiminin insanlığı
Reklam
dünyaya kendimden bir şeyler veremiyordum. Kendimi kendime saklıyordum. Bu duruma kimse daha fazla dayanamazdı. Kendime acımak istedim. Mutlak bir ümitsizliğe düşmek istedim. Belki tam düştükten sonra çıkmak kolay olurdu. Fakat, bütün bu düşündüklerimin, kelimelerden ibaret olduğunu biliyordum. Hayır, ben adam olmazdım. Gerçek bir acı duyduğumdan bile kuşkum vardı. Ben ucuz bir romandım. Kelimeler bile yanyana gelerek beni tanımlamak istemezlerdi. Ne olurdu benim de kelimelerim olsaydı? Bana ait bir cümle, bir düşünce olsaydı. Binlerce yıldır söylenen milyonlarca sözden hiç olmazsa biri, beni içine alsaydı! Çok insan için söylendi ama, sana da uygulanabilir denilseydi. Kendime gerçekten acıyabilseydim, gerçekten ümitsiz olsaydım. Sonra yavaş yavaş, adım adım doğrulurdum. Başımdan geçenleri ilk gününden başlayarak yeniden düşündüm uzun süre. Geç kalmıştım. Burada paslanıp gidiyordum; hafızam paslanmaya başlamıştı bile.
Dokunsam yanan muma Canım yanmaz ama Dalsam buza, kalsam güneşte Farketmez benim için işte Yine de yanıyor içim. Çarpmasa da kırılıyor yüreğim Acı duruyor hâla Gerçek olmadığını söyleyin bana Biliyorum ölüdür elim,kolum, başım Anlaşılan varmış hâla dökecek gözyaşım.
Calabozo
''Zindan, herkes için aynıdır. Gördüğün soğuk ortam, kasvetli ambiyans ve dişlerini gıcırdatmana, zihninin tehlike anı için çanlar çalmasına sebep veren, yalnızlığa düştüğünü anlamandan ibarettir. Oysa, birçok kişi hayatı boyunca böyle yaşar, fakat hapishane ortamı, tümünden uzaktadır; sokakta aheste adımlarla, lakayt biçimde gezmeni,
Gün ile gece, gerçek ile rüya birbirine karışıp terler içinde başını yastıktan kaldırıp gözlerini boşluğa diktiğin an bilinçli çektiğin ilk nefes ciğerlerini acıtıyor. İçinde dizginlenemeyen üstünü örtmeye çalıştığın ama herşeye rağmen var olan umut canlanıyor ama aldığın nefesten daha acı olan gerçek bilincinle beraber yavaş yavaş yüzüne vuruyor. Kim için bunca çaba, umut? Olmak istemeyen için mi? Acı nefesine acı içinde yutkunmayı da ekleyip çaresizliğin ve gecenin kasvetinin eline kendini yeniden bırakıyorsun. Aklı insanla en tehlikeli oyununu oynuyor. 05.05.24 02:20..
Reklam
Yakamoz& Papatya [1-8] hepsini okumak isteyenlere...
Aşk lafını ağzına almazdı Yakamoz. Nerede aşık görse garipser, aşk acısı gördü mü dayanamaz, gülerdi. Çok ketumdu, kimseye hiçbir şey söylemezdi. Bir kadının onu seveceğine inanmazdı, gerçek aşkın onu bulacağına ihtimal bile vermezdi. Sonra bir gün onu gördü, onu Papatyasını bakmaya kıyamadığı o narin çiçeğini hayatında hiç böyle hissetmemişti.
Bekleyen
Hangi yalnızlıktır iten seni bu sığ sulara Hangi şekilsiz gerçek bağlayan ellerini Kattığın bir acı gülüştür düştüğün korkulara Kim baksa gözlerine görür beklediğini Saçında bir tel vardır, o çağırır hüznü Ellerindir yorulmuş, anlaşılmamış, nemli, soğuk Bir rengi vardır dudaklarının saklayan gülüşünü Ne zaman baksam gözlerine ağlar bir çocuk Ne kadar gülsen ortada kırıklığın öyle gerçek Sen bir sarılarda, bir yeşillerde, bir morlarda Sanki bir kederdir ömrün hiç bitmeyecek Kimbilir seni bekleyen kim şimdi o yollarda Bilmediğim, görmediğin kim çıkacak o romanlardan Bir masal kahramanı mı? Ki kalmış eski zamanlardan
Ümit Yaşar Oğuzcan
Ümit Yaşar Oğuzcan
Bir ressamın paletinden doğan dünyanın resmi,
youtu.be/Paz0B0bP7Eg?si=... Gökyüzü, hüzün dolu bir ressamın paletindeki en koyu mavilerle boyanmıştı. Bulutlar, yüreğimin derinliklerine ince bir sızı bırakırken, rüzgar sessizce fısıldıyordu kulağıma. Her bir esinti, geçmişin yükünü taşıyan bir hikaye gibi içimi titreten çırpınışlarla doluydu. Gözlerim, dünyanın kırık
22.04.2024 Son günlerde çok sorguluyorum yaşamı, yaşamımı. Sanki ucunda yaşamı tuttuğum ipleri el birliğiyle kesivermiş birileri. Bazen geçmiş kör bir makastan bile keskin olup şimdiyle kurduğumuz o bağı koparabiliyor. Çünkü geçmiş belki de hiç geçmemiş. Affetmek, unutmak, intikam almak... Bunların hepsi birer seçenek. Peki ya geri dönebilmek hayata? Yeniden şimdide yaşabilmek... Mümkün mü bilmiyorum ama unutmak yalan, affetmek imkânsız, intikam zor... Acı ise çok gerçek. Ve belki de hiç geçmeyecek. Onda gördüm ben en çok geçmişin izlerini. Yüzündeki gülümsemenin aksine içindeki acıyı haykıran gözleri. Güçlü durmak ise onun kostümü her gün üzerine giyindiği. Yorgun o da benim gibi. Bir kitapta kitabın ana karakterleri arasında şu şekilde bir konuşma geçiyordu: —Belki bir gün biz de birer kahraman olabiliriz değil mi? —Birbirimizin ruhlarını kurtarırsak neden olmasın? Beni kapısında bıraktın kalbinin ama belki bir gün biri o kapıdan girebilir ve ulaşır kalbinin derinliklerine. Umarım ki kurtarır içindeki o güzel ruhu. İşte o zaman ziyan etme başka bir sevgiyi daha. Bulamazsın sonra bir daha. Kübra F. Demir
Reklam
Büyük " O"
youtu.be/_-Do03PYwMM?si=...
Şems-i Tebrizi
Şems-i Tebrizi
Sevmek dedim. Yoluna ölmek dedi. Yol dedim. Alıp başını gitmek dedi. Gitmek dedim.
Dilimin ucunda çok söz var sana söylenecek Bilemedim ki nasıl desem Yutkunup beklesem, sabretsem Acı gerçek inkar edilecek
"İlyas zamanla Dilek’te kalmaya,eve hiç uğramamaya başlar. Dilek’in evinde kaldığını duyan Asya gidip gerçek mi diye son bir güçle gider ve gerçekten öyle olduğunu görür hem de en acı şekilde.Günler sonra dilinden dökülen ‘Ben kocamı hiç göğsünden öpmedim’...
Bir savaş veriyorum, herkesin verdiği gibi... Acı, nefret, keder ve yalnızlıkla beraber; ruhumu hapsedecek gerçek mutluluğu arıyorum. Bu yolda düsturu olmaksızın yürümüyorum elbet; haşin, mert ve aheste adımlarla!.. İlerlerken kara kargalar dürtüyor beni, ansızın bir hareketle. İrkilerek bakıyorum suratlarına, ‘’bak burada yaşanmışlıklar’’
Bu gençler de tıpkı bu filozoflar gibi var olan gerçeği reddediyor, başka bir gerçeklik boyutunda yaşamak istiyorlardı… Çünkü var olan gerçek, zamanın onlarda açtığı yaraları daha çok ve daha acımasızca kanatıyordu… Gerçekle bağlarını yitirenler gerçek dışını özlüyorlardı… Zamanın akışına dayanamayanlar zamanın dışına çıkmayı özlüyorlardı… O
1.500 öğeden 1 ile 15 arasındakiler gösteriliyor.