Sevmeyi özledim biliyor musun? Kayıtsız şartsız bir gülüşü. Olur olmaz yerde ağzıma bir öpücüğün konmasını. Bir doğruya sevinmekten çok bir saçmalığa gülümseyebilen hoşgörüyü. ‘Nerde kaldın’ ayazını değil, ‘hoş geldin’ iyiliğini. Hiçbir şeyle yatışmayan yürek telaşını. Kapı zilleriyle telefonlar arasında tükenmeyi. Geceyi bir hayal hazinesine çeviren uykusuzluğu. Bir gövdenin önünde diz çökmeyi. Kendimi severek yürümeyi kalabalıkta. ‘Göğe bakma duraklarını’ özledim. Yağmuru kirpiklerden içmeyi. Yumruk kadar bir yüreğe dünyayı sığdırma hünerini. ‘Sana sevinç verdiğim sürece ben buradayım’ zenginliğini özledim.
Ama ben bu kadar acıyı sen de başkalarına benzeyesin diye çekmedim. Sana kırgın değilim, yalnız attığın her yanlış adım dünyamın bir sütununu deviriyor. Hafızanda çatık kaşlı bir hatıra olarak yaşamak istemezdim. Sana dayanabilsem harabeler içinde yeni bir kale kurabilirdim kendimize. Olmadı. Olmuyor. Bu kitapların da, fedakârlıkların da kimseye faydası yok. Sen de koş, sen de düş, sen de yaralan. Kalbimin duracağı bahtiyar güne kadar seninle beraber yaralanmaktan başka ne yapabilirim?
Onu ilk gördüğümde yaşantımda çok önemli bir yer tutacağını sezmiștim. Bu tıpkı, bir filmin daha ilk karesinden bütününü kavramak, sonunu tahmin etmek gibi bir duyguydu...
Hep böyle çocuksu mu bakar senin gözlerin? Hep böyle içinde bir uzak ışık mı yanar? Bakışlarında beni dinlendiren bir şey var;Kiyisindaymis gibi en sakin denizlerin. Bir yelkenligim şimdi senin limanında. Fırtınalara geldim sende dinleniyorum. Bu huzur bu sessizlik hiç bitmesin istiyorum...
Ümit Yaşar Oğuzcan