Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Gönderi Oluştur

Ahmet Emirhan Demir

Sabitlenmiş gönderi
Görenlere kısacık göstermeler yeter. Üst tarafını kendin bulabilirsin.
Reklam
Hukuksuz olmaz, ama sadece hukukla da olmaz.
Sınıfsal ve ideolojik çıkarların örtüsü olmaktan olabildiğince çıkmış bir hukuk devletine, tam da, onun hiç olmazsa kâğıt üzerinde amaçlar göründüğü şeyin, yani özgür kişiliğin güvenceye alınması bakımından da ihtiyaç vardır. Öyle ki hukuk devletinin varlığı ve idamesi, sosyal devletin varlığı ve idamesine bağlıdır. Başka bir ifadeyle, hukuk devleti ancak sosyal devlet içerisinde varlık, anlam, değer ve işlev kazanabilir. Sosyal devlet tarafından sağlanan bir asgari sosyal güvenlik ortamının bulunmadığı yerde hukuk devletinin kendi başına bir değeri olamayacağı gibi, “hukukun üstünlüğü” gibi bir terimin de fazla bir anlamı olamaz.
Sosyal devlet kavramının ortaya çıkması üzerine
Hukuk devleti kavramı nasıl ki burjuvazinin devletle karşıt düşmesinin bir ürünü olmuşsa, “sosyal devlet” kavramı da kapitalist güdümlü sanayileşmenin doğurduğu aşırı eşitsizliklere karşı gelişen tepkilerin bir ürünü olmuştur.

Okur Takip Önerileri

Tümünü Gör
Yasalar önünde eşit sayılmak, yoksula anlamlı görünmemiştir. Evsiz barksız bir kimseye mülkiyet hakkı bir şey ifade etmemiştir.
Reklam
Evrensel kelimesinin geçersizliği üzerine
“Evrensel” adı altında sunulmuş ve yürürlüğe konmaya çalışılmış olan tüm ahlaklar, hukuklar, ekonomik düzenler ve siyaset anlayışları, tarihselliğe, bu demektir ki geçiciliğe ve tekilliğe yazgılıdır.
Batılı devletlerin kendilerinin, yukarıda da işaret ettiğim üzere, ne ölçüde demokrat, insan haklarına saygılı birer hukuk devleti oldukları, bu kavramları ithal eden bizim ülkemiz gibi ülkelerde, herhangi bir komplekse kapılmadan, soğukkanlılıkla tartışılmalıdır. Bu konuda şüpheci olunmalı, Batılı devletlerin kendilerini hukuk devleti olarak göstermeyi iyi becermeleri ve bunu iyi reklam etmeleri, tam birer hukuk devleti olduklarının kanıtı sayılmamalıdır.
Liberalizmin sağladığı gelir eşitsizliği yüzünden burjuvanın güçlenmesi
Zaten tarihsel olarak bakıldığında, liberalizmin ürünü olarak hukuk devleti, üstü ne kadar “evrensel insan hakları”, “bireyin özgürlüğü” türünden albenili kavramlarla örtülürse örtülsün, uygulamada Batı’da burjuvazinin ekonomik konumunu güçlendirmek, mülkiyeti güvence altına alıp onu süreklileştirmek gibi bir işlev yüklenmiştir. Bu nedenle bir kez daha vurgulamak gerekir ki, hukuk devleti idesi, teorik ve normatif olarak ne kadar “eşitlik” ve “özgürlük” idealleri doğrultusunda bireyi devlet karşısında korumak ve güçlendirmek hedefine göre düşünülmüş olursa olsun, son iki yüz elli yılın pratiğinin açıkça gösterdiği gibi ekonomik liberalizmin, yani kapitalizmin eşitsizlikçi yapısının şatafatlı bir örtüsü olmaktan öteye geçememiştir.
Hukuk devletinde liberalizm dayatması
Hukuk devleti kavramını yaratmakla, burjuvazi, kendi devletini soyut devlet kavramıyla özdeşleştirmek istemiştir. Liberal burjuvazi, sadece kendi devletini hukuk devleti olarak adlandırmakla, kendi talepleriyle uyuşmayan diğer bütün devlet tiplerini, hukuksuzluk devletleri ya da despotluklar kategorisine yerleştirmiştir. Hukuk devleti kavramının ortaya atılmasında, burjuvazinin kendisini ulus, kendi devletini de soyut devlet idesiyle özdeşleştirme eğilimi gizlidir.
Tarihselci/hermeneutik felsefenin en önemli saptamalarından birisi, insanın tarihsel bir varlık olduğu, tarihsel koşullar ve koşullanmalar içerisinde ve belli bakış açıları, zihniyetler, çıkarlar, amaçlar ve değerlerin güdümünde düşündüğü, yarattığı ve ürettiği; üstelik düşündüğü, yarattığı ve ürettiği her şeyin tarih içerisinde değiştiği ve dönüştüğüdür. Dolayısıyla insanın tasarımlayıp uygulamaya koyduğu her şey, hukuk da dahil olmak üzere, tarihsellikten nasibini alır. Tarihsellik ise, en önemli karakteristiğiyle, zaman içerisinde bir defada olup bitmeyi, bir daha aynen tekrarlanmamayı ifade eder. Bu, insan ürünü olarak ortaya konan her şeyin tekil kalması anlamına da gelir.
Reklam
Modern hukuk devletinin temel yapı taşları
Öyle ki modern hukuk devleti tasarımının güdümleyici değerleri, bireyin özgürlüğü ve insan hakları olarak karşımıza çıkar. Bu değerleri yaşama geçirmek üzere devlet kudretini sınırlandırmada başvurulan en önemli araçları şöylece sıralamak mümkündür: a) devletin bir hukuk metni, yani anayasayla çerçevelenmesi, b) devlet kudretinin değişik organ ve kurumlar arasında paylaştırılması, yani yasama, yürütme ve yargı erklerinin ayrılığının sağlanması, c) devlet faaliyetlerinin hepsinin hukuk kurallarına bağlanması, yasaların yürütme ve yargı erkinin işlem ve eylemlerine karşı üstünlüğünün, yani hukukun egemenliğinin ve hukuk güvenliğinin sağlanması, d) hukuk kurallarına bağlılığın bağımsız yargı organlarınca sağlanması, yani yargı denetiminin gerçekleşmesi, e) bireylerin mal varlıklarına yapılan yasal veya yasadışı müdahalelerde, bireye bir tazminat ödenmesinin sağlanması, yani devletin birey karşısında mali sorumluluğunun garanti edilmesi.
Hukuk Devleti Nedir?
... en yalın şekilde, “hukukla sınırlanmış devlet” olarak tanımlanır. Başka bir ifadeyle hukuk devleti, kendi yaptığı hukukla kendini sınırlandıran devlettir. Bundan amacın, toplum yaşamına bir veya birkaç kişinin keyfiliğinin değil, yasaların egemen olmasını sağlamak olduğu açıktır.
Spinoza, Kant, Locke ve Montesquieuya göre modern devlet
Devlet egemenliğinin kaynağı, bu egemenliğe meşruiyetini veren şey, bireyler arasındaki toplum sözleşmesidir. Devlet, toplum sözleşmesiyle birbirine bağlanan bireyler, yani yurttaşlar için vardır, onların aralarındaki bu sözleşmeyle meşrulaşır ve bundan ötürü topluma (sivil toplum) tabi olmalıdır. Devlet, varlığını borçlu olduğu toplumu aşamaz.
Polis Devleti nedir?
Polis devleti, kendisini her durumda hukukla sınırlandırmak istemeyen, toplum düzeni adına hukuk dışı uygulamalara başvurma hakkına sahip olduğunu düşünen devlet tipi olarak, devleti toplumsal kaosu önlemek üzere oluşturulmuş bir yapay varlık sayan devlet felsefesiyle yakından bağıntılıdır.
Marx'a göre devletin amacı nedir?
Karl Marx’a göre devlet, Rousseau, Hobbes ve Locke’un belirttikleri üzere yapaydır, insan eliyle oluşturulmuştur. Ne var ki kaostan kurtulup düzen kurmaya yönelik olarak oluşturulan bu yapay varlık, bu düzenin her zaman egemen sınıfların çıkarlarına uygun bir düzen olmasını sağlayan bir aletten başka bir şey değildir.
Ahlak felsefesi (etik) ile hukuk felsefesinin temel kavram ve sorunlarının, herhangi bir ahlak ve herhangi bir hukuk anlayışından bağımsız olarak tanımlanıp irdelenmesinin ve tartışılmasının mümkün olmadığı, özellikle son iki yüz elli yıldır bu kavram ve sorunların liberal ve liberal olmayan anlayışlar ve tabii ki ideolojiler çerçevesinde tartışılmakta olduğu açıkça görülmelidir. Liberalizmin bu konu ve sorunları (üstelik küçümseyici bir tavırla) ideolojiler üstü bir zeminde tartışmak gerektiği hususundaki iddiasını da, liberalizm savunucularının bir ideolojik taktiği olarak değerlendirmek gerektiğini, hatta bunun bir tuzak olduğunu ve bizim ülkemiz gibi ülkelerin düşünen insanlarının bu tuzaktan sakınmak zorunda olduklarını vurgulamak istiyorum.
707 öğeden 1 ile 15 arasındakiler gösteriliyor.