Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
İyi düşünürsek, irade terbiyesi ve nefis mücadelesinin en ahlâkî ve insanî ifadesi çalışmaktır. Tembellik ve parazitlik her türlü ahlâksızlığın anası; çalışkanlık da temiz bir başarının, yüksek ahlâkın, ruh ve beden sağlığının temel şartı ve en bereketli kaynağıdır. Bunu söylerken senin gözlerin önünde hayali beliren çirkin örnekleri görmüyor değilim. Ben de biliyorum ki, hayatta çalışmadan zengin olanlar, başkalarının bükük bellerine basarak yükselenler, insanların gözyaşlarından macun yoğurup, can otu diye satarak yükselen, servet ve şöhrete konanlar var. Hem bunlar zamanımızda ne yazık ki az değil. Fakat ben sana temiz yüzlü ve namuslu insanlara yaraşan başarıdan bahsediyorum ve böyle bir başarının diyorum, bir tek yolu vardır: Çalışmak, varlığını ve mevkiini emeğinin hakkı ve yeteneklerinin mükâfatı olarak kazanmaktır. Temiz yürekli bir insan için mutluluk, ancak böyle bir başarıdır.
Daha önce de söylediğimiz gibi, sigara ve alkol alışkanlıkları ilk sigaradan ve ilk kadehten başlar. Gerçekten huy halini alan psikolojik alışkanlıklar da böyledir. Yalancılık ilk yalandan, dalkavukluk ilk etek öpmeden, iradesizlik ilk zayıflıktan başlar. Tekrarlandıkça bu hareketler otomatikleşir ve sonunda karşı koyması güç psikolojik bir meyil ve kuvvet halini alır. Gerçi ilk günah, çok kere, günahların en büyüğü değildir; ama ilk adım olması bakımından en tehlikelisidir.
Reklam
Yakın zamanlara kadar tesirli olan, hatta bugün bile kıymetini kısmen olsun koruyan bu teoriye göre dünya; su, ateş, hava ve topraktan ibaret dört eleman "anasır-ı erbaa"dan meydana gelmiştir. Dünyanın içinde ve onun bir parçası olan insan ise; bu dört eleman, "ahlat-ı erbaa" dan oluşmuştur. Bu elemanlar; kan, safra, lenf ve sinirdir. Belirli bir insan bünyesinde bu dört elemandan birinin diğerine oranla fazla oluşuna göre, mizaçlar da; demevi (kanlı), safravi (safralı), sevdavi (kuruntulu), asabi (sinirli) diye dörde ayrılır. Ve bu mizaçlardan her biri belli birtakım huylar doğurur. Meselâ, demevi karakterler çoğu kez neşeli ve iyimserdir, canlı, hareketli ve girişken olur. Çabuk kızar, çabuk yatışır. İyi yüreklidir; kin tutmaz, sıcak, cana yakın ve sevimlidir. Safravi karakterler ise, soğuk, sevimsiz, hain, ikiyüzlü, fesatçı, fitneci; sevdâvi ise gevşek ve zayıf iradelidir. Asabilere gelince, bunlar da daha çok titiz, kavgacı ve kötümser olurlar. Bu teori bugün eskimiş olmakla beraber, dediğimiz gibi, kıymetini tamamıyla kaybetmiş değildir.
Fakat irsiyet nedir? Nasıl bir mekanizma ile huylar atalardan torunlara geçip gitmektedir. Bu nokta, ilmin henüz her köşesini aydınlatamadığı karanlık bir noktadır. Bu meselede emin olarak bildiğimiz bir şey varsa, o da insanların gerek fizik ve gerek ruh bünyelerinde yakın veya uzak ataların ve akrabaların genişçe bir ölçüde miras payının var olduğudur.
Bilgili görünen, insan kılıklı, aşırı derecede kibar, üniformalı, fraklı nice insan görürsün ki yerinde ve zamanında hiç beklenmeyen kötülükler kusar. Çünkü kılık, kıyafet, üniforma, frak ahlaksızlığı sadece gözlerden saklayan bir perdedir. Kibarlıkta aşırılık ise, genellikle mayadaki kabalığı örtmek için bir maskedir. Kötü mayalı bir insandaki terbiye ve kibarlık sırf bir ciladır. Ve cam üzerindeki boya gibidir. Kabukta kalır. Mayaya ve öze asla işlemez. Ve gerçek anlamıyla iyi insan, terbiye kumaşından dikilmiş süslü bir elbise değil, iç yüzü ve hamurunun mayası ile insandır. Kısacası terbiye sadece huyların kötüsünü perdeler. Ve kişinin iç yüzünü değiştirmez. "Zerdüz palan vursan da eşek, yine eşektir." (Altın semer vursan da eşek, yine eşektir.) Şeyh Sadi'nin dediği gibi "Kurt yavrusu insanlarla birlikte büyümüş olsa bile yine kurt olur."
Halletmediler bu lugazın sırrını kimse Bin kafile geçti hükemadan, fudeladan. (Filozoflardan, erdemlilerden bin kafile geçti. Bu bilmecenin düğümünü kimse çözemedi.)
Reklam
İnsanların çoğu, bindiği eşeği unutup da kayboldu sanarak pazarda eşek arayan Nasrettin Hoca'ya benzerler. Onlar da, mutluluğun kendi içlerinde olduğunu unutarak, onu barlarda, kahvelerde ve eğlencelerde ararlar. Sen bu hataya düşme ve inan ki, başarının sırrı gibi, mutluluk kuşu da kendi içimizde ve içimizin en orjinal ve insanî bir güç kaynağı olan irademizin altından kafesi içindedir. Mutluluk; define gibi bir tesadüf kazması darbesiyle bulunuveren bir nimet değildir. O ne şanstır, ne mirastır, ne piyangodur, ne mevkidir ne de servettir. Mutluluk, gayretle ve irademizin kuvvetiyle ele geçirebileceğimiz bir kaledir.
Tekrar edeyim ki, insan zekâsı ve bilgisiyle değil, ancak iradesi ile insandır. Zekâ ve bilgi az çok hayvanda da vardır. Fakat, ahlâkî irade canlı organizmalar zincirinin son halkasını oluşturan insana has bir güç ve ayrıcalıktır. İrade; yalnız insanı hayvandan değil, aynı zamanda insanları birbirinden ayıran ve aralarında üstünlük ve aşağılık farkları yaratan tek ruh kuvvetidir.
Servetin, güç ve şöhretin son noktasına varmış nice insan vardır ki, içi daima mutluluk dünyasının hasretiyle yanıp tutuşur. Gösterişli apartmanlarda, göz kamaştırıcı bir konfor ve lüks içinde yaşayan insanlar görürsün ki, bunların hepsini bir günlük mutlulukla değiştirmeye hazırdırlar. Çünkü, mutluluk tamamıyla gönül işidir. Ve içimizdedir. Onu kendi içimizden başka bir yerde sanıp aramak ve mutluluğu sırf servet, güç ve şöhrette görmek çölde serabı su zannetmektir.
İlim ne yazık ki pratik gerektirmez. İnsan, mesela sigara ve içkinin sağlığa ne kadar zararlı şeyler olduğunu bilir de bilgisi ile hareket edip bu tiryakiliklerden kolayca vazgeçemez. Çünkü ilmin kaynağı zekâ, işin ise, iradedir.
1.000 öğeden 11 ile 20 arasındakiler gösteriliyor.