Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Alışveriş
Keşfet
Kitaplar
Yazarlar
Okurlar
1000Kitap Android UygulamasıÜCRETSİZ – Google Play'den indirin
1000Kitap iOS UygulamasıÜCRETSİZ – App Store'dan alın
ŞartlarGizlilikTopluluk KurallarıHakkımızdaReklam VerinİletişimKütüphanecilerDizinlerÇerez Politikası
©2024 · 1000Kitap Web Uygulaması · 2.37.13
zwy
zwy
@alwaiswithu
İnsan, kıyıyı gözden kaybetmeye cesaret edemedikçe yeni okyanuslar keşfedemez...
Öğrenci
Ankara
294 okur puanı
Ocak 2021 tarihinde katıldı
Okuma Hedefleri
“Gözlerimle kelimeleri takip etmenin yanında onları yaşamaya değer buldum” dedim kitabın kapağını kapatırken. Hiçbir an kendimi bu kadar yoğun korku ve temkin duygusu içerisinde hissetmemiştim. Başta her şey basit bir fantastik kurgudan ibaretmiş gibi duruyordu. Esrarengiz bir yaratığın olması ve kendisine bakıldığında aklın kaçırılması... Fakat
Stefan Zweig’ın bize sunduğu bu kitapta 4 hikayeye tanık oluyoruz.
1)Mürebbiye
2)Yaz Novellası
3)Geç Ödenen Borç
4)Kadın ve Yeryüzü
Mürebbiye’de iki kız kardeşe bakmakla görevli olan kadının yaşadıkları üzerine kendinde oluşan duygusal değişiklikleri, ve çocukların mürebbiyelerindeki değişikliği fark edip olan biteni öğrenme arzusuna girmeleri anlatılıyor.
Yaz Novellası’nda yaşlı bir adamın genç bir kıza imzasız aşk mektupları yazarak kızla zalimce oyun oynayışından bahsediliyor.
Geç Ödenen Borç'da bir kadının kafasını dinlemek, uzun hayat koşuşturmasına bir süre dahi olsa ara vermek için gittiği yerde gençliğinin platonik aşkı olan sanatçı adamla karşılaşması ve geçmişte sanatçıya hayranlığı neticesinde yaptığın bir çok deliliği hatırlayışı, ve ona bir sebepten dolayı olan iyilik borcunu nasıl ödediği anlatılıyor.
Kadın ve Yeryüzü'nde yaşanan kuraklığı, beklenen ama bir türlü yağmayan yağmuru, ortalığı saran ve insanda boğucu bir etki bırakan o sıcaklık anlatılıyor. Bir vakit sonra esen rüzgar ve kadın arasında kurduğu bağlantı ile yazarımız hikayeyi devam ettiriyor.
Dokuz vermemin sebebi ise Stefan Zweig’ın diğer kitapları arasında bir tık sönük kalmış olması, ama asla ‘kötü/iyi değil’ olarak nitelendirilebilecek bir kitap değil.
Keyifli Okumalar...
Hepinize İyi Günler!
Bu gün sizlere benim için özel bir yere sahip olan kitabın yorumuyla geldim. Anlatmak istediğim o kadar çok mevzu var ki bir an önce başlamak istiyorum.
Kitabımız 21 Ağustos 2005’te öldürülen ve cesedi bir müddet sonra kolunda siyah bir kurdele ile bulunan, ana karakter Gökçe Korkmaz’ı ele alıyor. Katilin bulunamamasından dolayı dosya kapatılırken 11 yıl sonra bir kadının daha aynı şekilde öldürülmesiyle tekrar açılıyor. Hikayenin bazı bölümler 2005 yılına ait olup Gökçe ile vakit geçirmemize olanak sunarken bazı bölümleri ise cinayetten 11 yıl sonraya, yani 2016’ya ait olup Yankı, Erdem, Hakan, Burcu, Alper ve daha bir çok karakter ile katile yaklaşmamızı sağlıyor.
Başta her ne kadar keyif alarak okusam da benim için 10 puana layık bir ana rastlamadım. Ta ki son 60-70 sayfa kalana kadar. O sayfalarda Yankı ile güldüm, Erdem ile doğruları konuştum, Alper ile ağladım ️
İçerisinde aşk olmasından şikayet etmeyecek biriyseniz, bu kitabı seveceğinizi umuyorum. Şimdilik görüşmek üzere, okur kalın...
Okur Takip Önerileri
Geceniz aydın olsun :)
Bu söz öbeğini gündüz kelimesiyle kullanmam gerektiğini biliyorum fakat postu attığım saat dolayısıyla böyle bir giriş yapmak istedim. Sizlere Açlık Oyunları serisinin son kitabı olan Alaycı Kuş'tan bahsedeceğim.
Öncelikle konusuna girmeyeceğimi belirtmek istiyorum. Bunun sebebi içeriğinden bahsederken kullanılacak spoilersız bir ifade bulunmaması. Olaylar bir zincir halkaları gibi iç içe ilerlerken benim zincirlerin bağlandıkları noktaları söylemeden olanlardan bahsetmem neredeyse imkansız.
Benim için su gibi akan bir kitap oldu. ‘Şu sayfayı okurken sıkıldım’ diyebileceğim bir ortam asla oluşturmadı. Ayrıca karakterler ( özellikle Peeta ) benim seriye bu kadar bağlanmamı sağladı. Başta 4 vermeyi düşünsem de bu denli keyif alarak okuduğum kitaba belirttiğim puanı layık görmedim. Yarım puan kırmamamın sebebi ise, sonunun bir tık oldu bittiye gelmesiydi.
Bunların dışında Peeta'nın başına gelen son olay beni çok sinirlendirmekle kalmayıp bir takım hayallerimi yıktı. ( Peeta esas 2. karakter karakter olmasına rağmen bu kadar ondan bahsetmem ?! )
Fiyatı bir tık pahalı olsa da size mutlaka ama mutlaka önerdiğim bir seri oldu. Şimdiden keyifli okumalar :)
Hepinize Selamlar!
Bu gün sizlere favorilerime oturacak kadar iddialı olan serinin ikinci kitabının yorumuyla geldim!
Hikayedeki tüm olaylar birinci kitabın sonuna bağlı olarak geliştiği için spoiler vermeden anlatmak çok güç ama şansımı deneyeceğim.
Açlık Oyunları’nda yaptığı son hareketle mıntıkalardaki isyanı tetikleyip Capitol’e bir nevi başkaldırıda bulunan Katniss başını büyük belaya sokar. Başkan Snow’un beyan ettiği şartlar altında hareket etmek zorunda kalır. Fakat bu plan da halkı isyandan uzaklaştırmayı başaramaz. Olan tüm olaylar neticesinde ayaklanmaları önlemek adına Capitol canice bir karar alır ve Arena hayatı Katniss için tekrar başlar. Lakin bu seferki son, Açlık Oyunları’nın dengesini bozacak niteliktedir.
Okurken çok keyif aldığım ve bir çırpıda bitirdiğim bu kitaptan yarım puan kırmamın sebebi Katniss, Peeta ve Gale üçgeni. Yazarın Katniss’e üçüncü kitabın son sayfasına kadar Peeta ve Gale arasında bırakması serinin tek eksisi.
Fakat ne olursa olsun kurgusu bakımından müthiş bir kitap. Ayrıca benim okumaktan en zevk aldığım karakter Peeta olmuştu.
Umarım sizlere bir nebze de olsa yardımcı olabilmişimdir...
Keyifli Okumalar 🪐
74.Açlık Oyunları Başlasın!
Hepinize merhaba!
Bu gün sizlere Açlık Oyunları serisinin ilk kitabının yorumuyla geldim. Doğruları konuşmak gerekirse akıcılığından dolayı tek solukta okuduğum bir kitap oldu.
Olayların geçtiği bölgede her yıl Açlık Oyunları düzenleniyor. Bu durum ise ana karakter Katniss Everdeen’in ağzından kitapta şu şekilde
Hepimizin sırları vardır değil mi?
Karen M. McManus’un kaleme aldığı bu kitap, “sonuyla ters köşe yapanlar” listemin en üst sıralarında yerini çoktan aldı.
Tüm hareketlilik Bayview Lisesi’nde “Dedikodu Kazanı” adlı uygulamanın varlığıyla başlıyor. Bu yazılımı oluşturan ve kullanan Simon, 24 Eylül Pazartesi günü, kendisi ve beraberindeki 4 arkadaşı ile birlikte cezaya kalır. Birkaç saat içinde cinayetin işleneceği o sınıf ortamında yoğun bir gerginlik hakimken Simon alerjisi sebebiyle ölüme kurban olur. Bu andan itibaren diğer 4 ana karakter şüpheli pozisyona düşer ve uygulamanın taslaklarında kalan, yayınlanmamış dedikoduların keşfedilmesiyle birlikte odak artık onların üzerindedir.
Sonuna ziyadesiyle bayıldığım bu eserin sevdiğim bir yanı da şüpheli olarak gösterilen kişilerin bakış açısıyla okumak. Böylece olayı birçok yanıyla değerlendirmiş, anlatımdaki çelişkilerden yola çıkarak gerçeğe bir adım daha yaklaşabilmiş oldum. Gençliğin hissettirdiği duygularla harmanlanmış, bu süper romanı okurken o zevki tatmanız dileğiyle...
Her geçen kitapta Anne’i daha çok benimsediğimi farkediyorum...
Bu kitabımız ise Anne’in Summerside Lisesinde müdürlük yaptığı üç yılı okuyoruz. Bu süreçte evi benimsediği Windy Poplars’ın kuledeki odasında, sık sık nişanlısı Gilbert’a yaşadıklarını anlatan mektuplar yazarken, biz de bu mektupların okuyucusu oluyoruz. Bahsettiğimiz üç yıl, deli dolu, kimi zaman maceralı, kimi zaman ise tehlikeli anlarla dolu oluyor. Pringle ailesi, Hazel Marr, Franklin Westcott, Tomgallon’lar, ve hikayede en tatlı yere sahip Elizabeth Grayson ile uğraşırken Anne’in tepkilerini ve düşüncelerini okumak benim için büyük bir sevinç kaynağıydı. Tek olumsuz eleştirim, özellikle giriş kısmında fazlaca mektup bölümü olmasıydı. Bunun dışında Montgomery’nin eline sağlık. Tam sıcak ve çerezlik bir kitap ;)
İnsan neden unutur ve unutulmuşu hatırlar?
Kayahan Demir’in kaleme aldığı İstanbul Portresi, polisiye, tarih ve gizemin en iyi biçimde harmanlanmış hali.
Milas Ulukan ve Şifreli Dosyalar ekibinin başrolde bulunduğu bu kitabımızda sanal ortamda işlenen bir cinayet konu alınıyor. Bu cinayetler, üç farklı müzede Osman Hamdi Bey için sunulan gerçeklik gözlüklerinde fark ediliyor. Üzerinden çok fazla zaman geçmeden ise bu cinayetler birebir yaşanıyor ve kamera kayıtlarına tek yansıyan görüntüler ise kaplumbağa terbiyecisi kılığına girmiş bir silüet. Ekip tüm bu gizemi çözmeye çalışırken yazarımız sayesinde İstanbul tarihi, Osman Hamdi Bey, ve Vincent Van Gogh hakkında bir çok bilgiyi öğreniyoruz. Akışın içindeki bu bilgiler okuyucuyu hiç sıkmadan verildiği için kolaylıkla okuyup sevebileceğiniz bir kitap
Ve serimizin 3. Kitabı’nın incelemesiyle karşınızdayım...
Bu kitapta Anne ve gençlik zamanlarını okumak benim seriye olan hayranlığımı daha da arttırdı. Ne zaman okusam hayata karşı tekrardan umutla dolduğum bu hikayemizde;
Anne’in çoğunlukla üniversite hayatı konu alınıyor. Redmond’a gitmek için tüm şartlar uygun olduğunda Avonlea’yi terkeden Shirley, Kingsport’da bir yurda yerleşir. Bir yandan bu ortama adapte olmasını okurken, bir yandan da genç kızlığın verdiği duygularla nasıl hareket ettiğine, ayrıca hayatındaki ilk evlilik teklifine şait oluruz. Fakat ne hayatı ne de teklifi istediği gibi gitmez.
Sonuna çoğu okurun hayran kaldığı ve 10 puanı hakeden bu kitap sizlerin mutlaka okuması gereken bir eser...
Serimizin ikinci kitabı, artık büyümüş, 17 yaşına gelmiş ve üniversiteden önce öğretmenlik yapmaya başlayan Anne Shirley ve yaşadıklarını ele alıyor. ( Eskilerdeki eğitim sisteminden dolayı farklılıklar bulunmakta )
Anne Shirley köy okulu da olsa, öğretmenliğin olumlu ve olumsuz yönlerini deneyimlerken, öğrenci yetiştirme konusunda hangi tekniği uygulayacağı arasında ikilemde kalır. Tam bu dönemde, Anne ve Marilla ( Anne’in Cuthbert’lardaki ebeveyni ) uzaktan akrabaları olup, ölüm döşeğinde bulunan bir kadının ikizlerinin bakacak kimsesi olmadığı için sahiplenmek zorunda kalırlar. Oldukça huysuz olan Davy ve yaşına göre oldukça olgun olan Dora ile Anne hangi yöntemi uygulayacağını bizzat keşfeder.
Bu süreçte herkesin gizemli bir kadın gözüyle bakıp konuşmaya yanaşmadığı Bayan Lavendar Lewis ile tanışan Anne onun sıra dışı hayatına tanık olur.
Her kitapta seriye biraz daha bağlandığınızı keşfettikçe Anne’e karşı içinizde oluşan sevgi de artmaya başlayacak hatta öyle ki, son kitaptan sonra kendinizin boşlukta kalacağını düşünerek korkmaya bile başlayacaksınız. Keyifli okumalar...
L.M. Montgomery’nin yıllar önce kaleme aldığı, yurtdışında oldukça popüler olan ve Netflix’de dizisinin çıkıp, 3 sezondan sonra yarım bırakılmasıyla sonu hakkında merak uyandıran serinin ilk kitabı...
Hikayemiz, yetim bir kız olan Anne Shirley etrafında dönüyor. Küçük yaşta annesini ve babasını kaybeden Anne, bir çok kez aile değiştirdikten sonra en son kendilerine köy işlerinde yardım edebilecek erkek çocuğu sahiplenmek isteyen Cuthbert’ların yanında, oluşan bir yanlışlık sonunda kalmaya başlar.
Biz bu kitabımızda Anne Shirley’in o evde ilk başlarda kabul edilmek istenmeyişi, bu durum üzerine hissettikleri ve sahip olduğu uçsuz bucaksız hayal gücünü nasıl kullandığını okuyoruz.
Kitapta betimlemelere oldukça yer verilmiş fakat çıkarıldığı zamanda kesinlikle yalın kalacak bir hikaye, gene de bir tık fazla kaçtığı için 9 verme gereksinimi duydum. Çok samimi ve gerçekçi bir olay örgüsü var, ‘bu gün de tatlı ve sıcak bir şeyler okumalıyım’ dediğinizde size eşlik eden bir kitap olması dileğiyle...
Gençlerin hayatlarını ve düşünce dünyalarını en güzel biçimiyle ele alan bir kitap. Dünya’nın sadece tozpembe hayatlara sahiplik yapmadığını, kişinin yaşı kaç olursa olsun, belirli hatta asla katlanamayacağımızı düşündüğümüz olayları da içinde barındırdığını yazarımız kaleme alıyor.
Kısaca ve spoiler olmadan konusundan bahsetmek gerekirse;
Ana kahramanımız Bahar’ın daha gençlik çağındayken annesinin ölümüyle sarsıldığı zamanı ve tam aile içi dayanışmanın vakti gelmişken, bireylerin birbirinden daha da uzaklaştığında genç kızın hissettiklerini ve yaşadıklarını okuyoruz.
Çok sıcak ve tatlı bir hikaye olduğunu düşünüp siz değerli okurlara da tavsiye ediyorum :)
Çehov ‘Üç Kız Kardeş’te 20. yüzyılın başında Rusya’da ayrıcalıklı sınıfların inişe geçmesiyle yüzleşmeye çalışan aristokrat Prozorov ailesinin öyküsünü anlatır. Moskova’da büyümüş üç kız kardeş; Olga, Maşa ve İrina on bir yıldır küçük bir taşra kasabasında yaşamaktadır. İnce zevklerine ve duyarlılıklarına daha uygun bir hayat düşlerini simgeleyen Moskova’ya dönüş umutları, amansızca akıp giden gerçek hayatla dokunaklı bir tezat içindedir.
~İş Bankası Kültür Yayınları: Arka Kapak Metni~
Çehov, bir taşra kasabasındaki akıl hastasinde geçen bu öyküsünde eğitimli bir hasta olan İvan Dmitriç ile Doktor Andrey Yefimiç arasındaki felsefi çatışmaya odaklanır. İvan Dmitriç maruz kaldığı adaletsizliğe, içinde yaşamaya zorlandıkları berbat koşullara karşı çıkarken Andrey Yefimiç bunları görmezden gelmekte ısrar eder ve durumu değiştirmek için kılını bile kıpırdatmaz. Doktor sonunda içine düştüğü “felsefi” yanılgının farkına vardığında ise iş işten geçmiştir. Altıncı Koğuş, Rusya’nın ve ülkenin sorunları İle ilgilenmek yerine onları uzaktan izlemeyi tercih eden elit Rus aydınının “deliliği”nin simgesidir adeta.
~İş Bankası Kültür Yayınları: Arka Kapak Metni~
Stefan Zweig’ın bir insanın içindeki duyguları bu denli müthiş yansıtan kitabı, özgürlük mü sorumluluk mu sorusunun cevabı niteliğinde. Ana kahramanımızın, içindeki bu iki duygu ile baş etmeye çalışırken yaşadıklarını daha düzgün bir tabir ile hissettiklerini okuyoruz. Her kitabı gibi bu kitapta da dilini bütün ahengiyle kullanan Stefan Zweig, okuru büyük bir ikilemde bırakmayı başarıyor...
Bir Yazarın ilk kitabı olmasına rağmen dil ve üslubuyla çok iyi bir başlangıç... Kitap, Asel adlı karekterimizin en yakın arkadaş çevresinden aldığı ruhsal darbeler ve bunların altında yatan gerçekleri ele alarak ilerliyor. Hikayenin her bölümünde mutlaka bizi şaşırtacak bir unsur ortaya koyan yazarımız kitabın sonunda hiçbir okurun beklemeyeceği bir son cümle ile kitabı bitiriyor. Gençlik romanları okumayı seven ve sürekli ‘bu nasıl olabilir’ sorusuna cevap arayan gruptansanız keyif alarak okuyabileceğiniz bir eser...
