Tüketerek mutlu olma yanılsamasını sürekli kılmak ve canlı tutmak amacıyla, sürdürülen ‘innovasyon', ‘arge’, gibi çalışmalar, insan için durmaksızın yeni yapay ihtiyaçlar türetmekte ve bunları doğallık algısıyla kitlelere kabul ettirmektedir. Böylece, insani üretim, tanrısal yaratıma yerini alırken, insani plan ve projeler de, tanrısal kaderle yer değiştirmiştir.
Eğer bütün bu süreç, tarih öncesi devirlerden 15. Yüzyıla kadar dünyaya egemen olan (bireysel) insani vicdanın ve (tanrısal) kolektif ruhun yitip gitmesini içermeseydi, başımıza gelenin aslında iyi bir şey olduğunu söyleyebilirdik.
Ancak Platon’un öğüdü uyarınca, mitoslarla, masal ve efsanelerle yetiştirilmesi gereken kuşakların, savaş simülasyonlu bilgisayar oyunları tarafından teslim alındığı şartlarda, 19. Yüzyılın kimi bilgelerinde izlenen karamsarlık, gerçekçi bir öngörü olarak tarihte yerini almış görünüyor. (Bireysel) insani vicdanın ve (tanrısal) kolektif ruhun yitirildiği bir dünya korkunçtur. Ancak burada korku, insanın doğal yaşamının başlangıcındaki doğal korku olmaktan çok, bilinç düzeyine yükselmiş ve artık nedenleri, onun kendi eyleminde gerçekleşen bir korkudur.