Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

Âsımın Nesli Okuma Grupları

"Vakit gaflet uykusuna dalıp uyuma zamanı değil, cahillikten kurtulma, ilimle dirilme zamanıdır. Umursamazlık ve isteksizlik zamanı değil, çalışma, gayret gösterme, istiklal ve istikbal mücadelesi verme vaktidir. Düşmanın her geçen gün güçlendiği bir ortamda uyumak, ölmek demektir. Zira uyumak ölümün arkadaşı ve mukaddimesidir. Hiçbir şey geçmiş değildir. Zamanımız ve fırsatımız varken dinimiz ve istiklalimiz için cihad edelim."
Reklam
An içinde yaşamak ona kul olma bilincini duyurduğu ve birazdan öleceği gerçeği bu fırsatı elinden alacağı için anlam taşır. An, Müslüman için şimdi varım ve yaşıyorum, bir an sonra ölürüm ve yok olabilirim bilinciyle müteradif bir ka- buldür... Bu yüzden "an" bir haz ve lezzet aracı olarak kullanılmaz, kul olma bilincinin yüklenildiği bir fırsat olarak değerlendirilir.
Ölümü unutabilmek, ölümden sonra düşeceği "korkunç karanlığı ve hiçliği" görmezlikten gelebilmek, hatta o büyük boşluktan öç alabilmek için, şimdi elinde bulundurduğu bir silahtır.

Okur Takip Önerileri

Tümünü Gör
Kendisine neden öğretmenliği seçtiğine dair sorulan bir soruya verdiği cevap, onun Allah rızası bilincini ve hedefine nasıl da kilitlendiğini göstermesi açısından muhteşem bir cevaptır. Şöyle diyordu Hasan el-Benna: "Ben iyi bir insanın mutluluğu, ancak başkalarının mutluluğunda ve onları doğ ruya iletilmesinde bulabileceğine inanıyorum. İyi insanın se vincinin ise başkalarını sevindirmekten ve onları kötülükten alıkoymaktan geçtiğine inanıyorum. İyi insan, kamunun ısla hı doğrultusunda fedakârlıkta bulunmayı kâr ve ganimet sayar, yollarının dehşetli olmasına, yorgunluk ve zorlukla dolu olmasına rağmen hak ve hidayet uğrunda cihadı, rahat ve Tezzet olarak değerlendirir. İyi insanın, kalplerin derinliklerine nüfuz ederek hastalıklarını anlayan, bunları da ancak insanoğluna duyduğu merhamet duygusundan ve onların iyiliğini istemesinden dolayı yapan insan olduğuna inanıyorum.
Ümmet olarak Kur'an ve Sünnet'in asla terk etmeyin dediği görev yerlerimizi terk ettiğimiz için askerî, siyasî ve ekonomik açıdan büyük bir bozguna uğradık. Bu bozgunla birlikte başlayan geri çekilme, elimizde kalan son okçular tepesi olan evlerimizin sınırlarına kadar dayandı. Bu geri çekilme esnasında evlerimizi müdafaa ile görevli anne ve babalar olarak maalesef iyi bir sınav veremedik. Bu müdafaanın başkomutanlarından olan analarımız, kimi zaman haklı ekonomik gerekçeler ve geçim derdiyle kimi zaman da diploma sevdasının, akademik kariyer planlarının, iş hayatının parlak ünvanlarının, çift maaş hayallerinin dayanılmaz bir ganimet sevdasına dönüşmesiyle evlerini ve asli görevlerini terk ettiler ya da terk etmek zorunda bırakıldılar. Analarımızın evlerimizden uzaklaştırılmasıyla birlikte nesillerimizi tehdit eden büyük facia başlamış oldu. Evde ana kalmayınca anaokulları açtık, huzur kalmayınca huzur evleri açtık. Ancak hiçbir suni tedbir bu bozgunun önüne geçemedi. Kreşlerin, bakıcıların ve bakımevlerinin bağrında yetişen nesillerimiz avuçlarımızdan kayıp gitti. O gün okçular tepeyi terk ettiği için Hz. Hamza (r.a) ciğeri parçalanarak şehit edilmişti. Bugün analarımız evlerimizi terk ettiği için nice Hamza'ların, Mus'ab'ların kalbleri; televizyonun, internetin ve dizilerin pençesinde, zihinleri paramparça edilerek heba edildi.
Reklam
Asla ayrılmamamız gereken İslam Birliği tepesini terk ettiğimiz için ümmet coğrafyamız askeri ve siyasi olarak Emperyalizm ve Siyonizm tarafından işgal edildi. Faizsiz İslam ekonomisi tepesini terk ettiğimiz için çarşılarımız, pazarlarımız, ceplerimiz ve ekonomimiz Faizci Kapitalist nizamın kontrolüne girdi.
Şuurlu annelerin bulunduğu evlerin gündemleri Kur'an ve Sünnet'tir. O evlerde erkeğin ya da kadının da değil sadece Allah'ın sözü geçer.
Biz İslamı bırakmadıkça onlar katında hiçbir değerimiz olmaz. Biz İslama tutunduğumuz ve onun yolunda gittiğimiz müddetçe bize olan kinleri artacaktır. İslamı bırakmamız veya onu gizlemeye çalışmamız bizim için büyük bir kusurdur.
En özlü ifadesiyle "İslam'ı insana ulaştırmak" demek olan tebliğ ve davet görevi, aktif, hayatın içinde, gelişme ve değişmelere göre, davetçi feråseti ve ıslahatçı yaklaşımıyla, yani sünnet-i seniyyenin temel karakteri olan itidal üzere ve Kur'an-ı Kerim'e endeksli olarak çağdaş imkanları kullanmak suretiyle yerine getirilebilecek kutlu bir görevdir. Hâsıl-ı kelâm, söz konusu beyitteki tespit, uyarı ve teşvikin ne azametli bir irşat özü taşıdığı ve “çelik karakterli içtimaî mürşidimiz" Akif'e ne kadar yakıştığı ortaya çıkmış olmaktadır. Tabii görene, yoksa köre ne?
Unutma! Senin gerçek Müslümanlık seviyen eşinin ve çocuklarının yanındaki Müslümanlık seviyendir. Dışarıda büyük bir dava adamı olarak dolaşıp, eve girince farklı bir karaktere bürünüyorsan, dışarıda gıybet edeni uyarıp, eve girince eşinle akrabalarının gıybetini etmekten geri duramıyorsan, sokakta harama bakana kızıp, evde haram dizileri izlemekten kendini alamıyorsan, camide namazlarını özenle kılıp, evde sünnetleri terk ediyorsan, dışarıda son derece nazik, evde eşine ve çocuklarına karşı kaba bir insana dönüşüyorsan, İslam'ı anlama ve yaşama konusunda büyük eksiklerin var demektir.
Reklam
Zulmü alkışlayamam, zâlimi aslá sevemem; Gelenin keyfi için geçmişe kalkıp sövemem. Biri ecdâdıma saldırdı mı, hattâ, boğarım... -Boğamazsın ki! -Hiç olmazsa yanımdan koğarım. Üç buçuk soysuzun ardında zağarlık yapamam; Hele hak nâmına haksızlığa ölsem tapamam. Doğduğumdan beridir âşıkım istiklâle, Bana hiç tasmalık etmiş değil altın lâle. Yumuşak başlı isem, kim dedi uysal koyunum? Kesilir, belki, fakat çekmeye gelmez boyunum. Kanayan bir yara gördüm mü yanar tå ciğerim, Onu dindirmek için kamçı yerim, çifte yerim. Adam aldırma da geç git, diyemem, aldırırım. Çiğnerim, çiğnenirim, hakkı tutar kaldırırım. Zâlimin hasmıyım amma severim mazlûmu...
Zulmü, yıkıcılığı, şeytanîliği doğru ve güzel gösteren söylemler üretilir. Buna o kadar çok örnek vardır ki... Mesela Batılı bir güç, bir ülkeyi işgal ederken orayı “özgürleştiriyoruz" der. Kadını metalaştırırken "kadının zincirlerini kırıyoruz" der. Allah'a itaati hor görür ama insanlara gazoz pazarlarken onlara "susuzluğuna itaat et" der. Mesela Batılı ülkeler İnsan Hakları Evrensel Beyannamesi'ni yayınladıkları tarihte ABD'de zenciler ile beyazların aynı çeşmeden su içmesi bile yasaktır. Batı "demokrasi ve özgürlük" söylemlerini parlatırken Yahudilerin Filistinlileri, Sırpların Boşnakları, Suriye ve Irak'taki gibi zalim rejimlerin Müslümanları katletmesini teşvik eder.
Buyurur ki âlemlerin efendisi Peygamber Efendimiz (sav.); "Allah yolunda sefer yapmış, üstü başı tozlanmış bir adam, ellerini göklere uzatarak: "Ya Rab, ya Rab!" diye yalvarıyor. Halbuki onun yediği haram, içtiği haram, giydiği haram, gıdası haram dır. Böylesinin duası nasıl makbul olur?"Boğazından gecen haram bir lokma, makbul bir duâya mânidir kıymetli kâri. Suçu başkasında değil de yediklerinde ara. Sabahlara kadar yal varsan bile duana icabet bulamazsın. Değil bugün, kırk gün evvel yediğin haram lokma bile daha bedeninden çıkmamıştır. Bugün yediğin ise kırk gün daha duanı bağlayacaktır. Ashabın büyükle rinden Enes Bin Malik'e (r.a.), Peygamber Efendimiz (s.a.v.) söyle buyurdular: "Ey Enes, helal kazan, duan müstecâp olur. Zira bir kimse ağzına haram lokma götürürse, muhakkak kırk gün onun duası kabul olmaz. Duana icabet bekliyorsan, Hakk'ın yardımı ulaşsın istiyorsan önce haneyi, yani kalbini mamur etmelisin. Kalbi mamur etmenin yolu, evvela boğazdan geçen lokmayı düzeltmektir. Bir bedende haram bulunuyorsa, ne o bedenle yapılan ibadet, ne o dille yapılan dua kabul olur
"Yeryüzünde gücü ellerine geçirdikleri zaman ekini ve nesli bozarlar." (Bakara 205) mealindeki ilahi uyarı, Siyonist ve Emperyalist yapılanmaların neslimize, sağlığımıza, ekinlerimize ve gıdalarımıza yapacağı saldırılara karşı mutfağımızı da bir cihad meydanına çevirme çağrısıdır. Tükettiğimiz gıda maddeleriyle ilgili olarak haram ve helal bilgisinin yanında şüpheli olan gıda maddeleriyle ilgili geniş ve detaylı bilgi sahip olmak modern zamanlarda yaşayan Müslümanlar ve özellikle mutfaklarımızın yöneticileri annelerimiz için vacip hükmünü almıştır.
"Okumuş yazmış" Müslümanlar "entelektüel" olma çabasıyla referanslarını Batı'dan getiriyorlar. İslâm üzerine bile Batılı yazarları okuyorlar. Klasik Müslüman düşünürleri ve ârifleri merak edenimiz az. Dindarlar arasında bile kendi biriki. mimize olan yabancılık Batıcılardan daha az değil.
268 öğeden 1 ile 15 arasındakiler gösteriliyor.