İnsanın açgözlülüğü! Arzulamaktan vazgeçmeyiz, hatta bu bizi yüceltse ve öldürse bile. Arzu! Bizi taşıyan ve çarmıha geren odur. Bizi önceki gün kaybettiğimiz ama güneş doğduğunda yeniden bir fetih alanı gibi gördüğümüz muharebe alanına her gün yeniden taşır. Yarın ölecekken, un ufak olmaya mahkûm imparatorluklar inşa ettirir bize. Sanki bu imparatorlukların pek yakında çökeceklerini biliyor olmamız, onları şimdi inşa etme açlığımız için önem taşımazmış gibi, sahip olamayacağımız şeyi istemenin imkânını bize esinler. Bizi sabahın köründe cesetlerle kaplı çayırlarım üzerine fırlatır ve gerçekleşir gerçekleşmez yeniden doğan projelerimiz olur ölene dek. Ama sürekli arzulamak çok birkinlik vericidir...
Bedenin çöktüğünü, dostların öldüğünü, herkesin sizi unuttuğunu, sonun yalnızlık olduğunu unutmamak gerek. Bu yaşlıların da bir vakitler genç olduğunu, bir ömürlük zamanın gülünç olduğunu, bir gün yirmi yaşında, ertesi gün seksen yaşında olunduğunu da unutmamalı. Colombe, "unutmaya can atılabileceği"ne inanıyor, çünkü yaşlılık perspektifi ona öyle uzak, sanki onun başına hiç gelmeyecekmiş gibi geliyor. Ben, son derece aceleci, süre bitecek diye bunca stres altındaki, yarını düşünmemek için şimdiki zamana açgözlülükle sarılmış olan çevremdeki yetişkinlere bakarak, bir ömrün kısacık bir sürede geçip gittiğini çok erken anladım...