Dünya insanlardan şiir, roman ve tarih yazmalarını beklemez; onlara ihtiyaç duymaz. Flaubert’in doğru kelimeyi bulup bulamaması ya da Carlyle’ın şu ya da bu olayı titizlikle doğrulamaya çalışması dünyanın umurunda değildir.
Maria’nın hayatı, bir mucize, gerçek bir aşk, sonu filmlerde hep gördüğü, kitaplarda hep okuduğu gibi romantik bitecek bir serüven beklemekle geçen, bitip tükenmez bir saatler dizisiydi.
İnsanoğlu susuzluğa bir hafta, açlığa iki hafta katlanabilir, yıllar boyu sokakta yaşayabilir, ama yalnızlığa dayanamaz. Bütün işkencelerin, bütün ıstırapların en kötüsüdür o.
''...O nasıl söz! Bütün yara izlerinle seviyorum ben seni!''
''O zaman anlıyorsun. Ben de seni bütün yara izlerinle seviyorum. Görünen ve görünmeyen.''
Başka kimse göremiyor muydu canının nasıl yandığını? Ve eğer başkaları kederini göremiyorsa, bu hüzün ve kederin görünmez olduğu anlamına mı geliyordu yoksa insanların, birbirlerinin hislerine kör ve kayıtsız olduğuna mı?