Bu dünyada insanların korktuğu tek şey öğrenmekti. Acıyı, susuzluğu, açlığı ve üzüntüyü öğrenmek onların uykularını kaçırıyor, bu yüzden daha rahat döşeklere, daha leziz yemeklere ve daha neşeli dostlara sığınıyorlardı. Dünyaya olan kayıtsızlıkları bazan o kerteye varıyordu ki, kendilerine altın ve gümüşten, zevk ve safadan l, lezzet ve şehvetten bir âlem kurup, keder ve ızdırap fikirlerinin kafalarına gitmesine izin vermiyorlardı. Oysa Uzun Ali İhsan Efendi, Dünya'nın şahidi olmanın gerçek bir ibadet olduğunu sık sık söylerdi. Her insan şu ya da bu şekilde dünyayı okumalıydı. Kur'an'ın kendisi peygamberin dünyayı nasıl olduğuna bir örnekti ve onun ardında giden herkes, dünyayı onun gibi okuyup şahadetlerini yazmalı ve bunu başkalarına aktarmalıydı. Dünyaya şahit olmanın yolu ise maceranın kendisinden başka bir şey değildi. Yaşanılanlar, görülenler ve öğrenilenler ne kadar acı olursa olsun, macera insanoğlu için büyük bir nimetti. Çünkü dünyadaki en büyük mutluluk, bu Dünya'nın şahidi olmaktı.
Önce yürü bu vefasız ülkeden
Sonra uzan bir tenhaya, sessiz ol
Gelip geçsin üzerinden turnalar
Düşün, sesler neden bulur sesleri
Kelam kimin damarlarında kandır
Harflerini senden alan merhaba
Hangi demin ateşidir içimde
Söyle bana hindiba
Yaşadığımı hatırlıyorum, cenazelere katılınca
Neyi gizlediğini öğrenmiş bir duvar gibi
Evindesin, yani çok uzakta.
Her sabah kapının önünde bulduğum hevesi,
Alıp bırakıyorum diğerlerinin yanına.
Daha Uzağa Gidemedim
...
Bense yalan söylemeliyim masaya oturmak için
Anons edilmemiş sır kalmadı çünkü cebimde
Cephanemi tüketti hedefsizlik
Nereye gitsem ilk korku sıktı elimi