Yalnız ölüm yalan söylemez! Ölümün varlığı bütün vehim ve hayalleri yok eder.
Bizler ölümün çocuklarıyız, hayatın aldatmacalarından bizi o
kurtarır. Hayatın derinlerinden seslenir, yanına çağırır bizi. Ve
biz, henüz insanların dilini bile anlamadığımız yaşlarda, ara sıra
oyunlarımızı yarıda kesiyorsak, bunun nedeni, ölümün seslenişini duymuş olmamızdır..
Tembel insanlar hak edilmiş dinlenme zevkini hiç tatmamıştır çünkü Pascal'ın dediği gibi, nasıl ki ısınmak ancak üşümekten sonra güzelse, dinlenmek de sadece çalışmaktan sonra zevk verir
Yasakları kabul ettik. İnsanoğlu için yasaklı hayvandır da diyebiliriz. Mikroplar bile birer yasak değil mi? Aşklar yasaktır. Gün olur, sular, yemişler bile yasaktır. İnsanlar birbirine yasaktır.
Yaz günleri o yanıma uzanınca rahat bir uykuya dalardım. Rüyamda hiçbir şeyi görürdüm. Hiçbir şeyi. Hiçbir şey kadar güzel şey var mı? Varsa ver bir lokma. Şu saatte. Hiçbir şey ölüm gibi güzeldir.
Halbuki ister karın seni aldatsın, ister arabanı çizsinler, ister umutsuz bir aşka düş, ister evin yansın, baban ölsün, uzaylılar kaçırsın, apandisitin patlasın, bacaklarını kessinler ya da kanser olduğunu öğren, Rasim abi için fark etmezdi.
Yani yalnızlık denen nane, öyle şarkılarda anlatıldığı gibi insanın üstüne gece vakti çökmüyor. Tam tersine gece vakti seyreliyor yalnızlık, hazmı kolaylaşıyor. Zor olan, güneşin parladığı öğle vakitleri, öğlenden sonraları, pazar sabahları, cıvıl cıvıl piknik yapılan ikindiler...
Hayatın bir anlamı olmadığını, en çok seviştikten sonra tavana bakarken hissediyorum. Yak bir sigara. Yak, yak. Öyle sıkılıyorum ki, sevmiyorum ulan! diye haykırasım geliyor. Neyi sevmediğimden pek emin değilim ama öyle bağırmak istiyorum.