“Bir dönemin özelliksiz anılarını - … - öylesine oralarda olma duygusu içinde anımsıyordum ki kendi kendime, neden o güne, o ana, bir odadan bir başka odaya geçer gibi geçmenin imkansız olduğunu soruyordum.”
Bu tıpkı gökteki parlak bir yıldızı sevip
Onunla evlenmeyi düşünmek gibi.
Oysa o kadar yukarılarda ki o.
Onun dünyasına giremediğime göre,
Yetinmeliyim uzaklardan gelen parlak ışığıyla.
Sayfa 4 - Türkiye iş bankası yayınları hasan ali yücel klasikler dizisiKitabı okudu
Ölçünün tek bir durağı, tek bir sonu var. Tek yere doğru kayıyor her geçen günle birlikte. O halde, her gün yeniden bir şeyler yapabilmeli, her gün yeniden kurmalı, düzeltmeli dünyasını, her gün yeni bir şey katmalı ki yaşayışına, ölüm payı artacak yerde eksilir gibi olabilsin, dağılsın, parçalansın; yaşayışını kolaylaştıran kendi alışkılarının yanında kendi getirdiğin değişiklik de olsun, bu denge içinde, yaşadığını, sürüklenmediğini anla, anlayacak hale gel…
Kendini düşünüyor; yalnızlıktan, başkalarıyla ancak istediği zaman görüşmekten, istemediği zaman başkalarından kaçmaktan hoşlanıyor. Ama yalnızlıktan hoşlandığı, yalnızlığı aradığı halde, asıl sevdiği, asıl aradığı, kalabalık içinde bulunduğu, kalabalıktan uzak olmadığı bir sırada, bu kalabalıktan ayrılabilmek, yalnız kalabilmek, başkalarının yanından çekilmek, istediği için tek başına durabilmek… Farkında bunun. Yalnızlık zorunlu bir durum olmadığı zaman daha çok hoşlanıyor.
…
Kendilerinden uzaklaşmak için de olsa başkalarının varlığı kendisine gerekli.