Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Gönderi Oluştur

fatih

Sabitlenmiş gönderi
Artık medeniyetten, bu yalan medeniyetten, bu maddiyat düşkünü, bu haydut medeniyetinden nefret ediyorum. Ortadan makineyi, makinenin ilerlemesini çıkar, medeniyetten ne kaldı? Ne ahlâk var, ne vefa var! Ne şeref var, ne muhabbet var! Ne büyüklük var ne güzellik var! Hiç, hiçbir şey yok! Yalnız meydanda bir makine kuvveti, bir de hayvanca ihtirası var. Bunlardan nefret ediyorum.
Reklam
Malla beden eriyen kar gibidir. Ama onları satmak dilersen, en iyi alıcı Allahtır.
Sayfa 185 - Mesnevi
Türkiye'de her yerde, yeni binalar tarihî eserlerle tabiat güzelliklerini vitrine koyacak bir şekilde inşa olunmalıdır. Büyüyen Türkiye, sadece büyük değil, aynı zamanda güzel olmalıdır. Güzelin sırrı ise tarihte ve tabiattadır. Atalarımız mimari kadar ağaca da büyük değer veriyorlardı. Bursa'da büyük abidelerin yanında büyük ağaçlar vardır. Onlar abideleri tamamlar. Tanpınar'ın şu cümlesi Türkiye'nin yeni mimarları için bir rehber olmalıdır: Ağaç, mimarimizin ve bütün hayatımızın en lutufkâr yardımcısıdır. Ağaç da bir kültür mahsulüdür. Bu mâna "kültür" kelimesinin kökünde vardır. Atalarımız ağaç ile mimariyi, tabiat ile medeniyeti uzlaştırmışlardı. Camiin içine ağacı ve suyu sokmuşlardı. Mimari ve tabiat, güzellik ile edebiyatı birleştirir. Büyüyen Türkiye'ye tarihî eserlerle ve ağaçlarla güzel bir şekil verilebilir. Yeni eserler istenilen yere kondurulabilir. Fakat tarihî eserlerle ağaçların yerleri değiştirilemez. Şu halde yapılacak şey, onları oldukları yerde bırakmak, yeniyi onların etrafında inşa etmektir.

Okur Takip Önerileri

Tümünü Gör
Bugün büyük bir kısmı yıkılmış olan eski Türk medeniyetini gözümüzün önünde canlandırabilmemiz için, Ahmet Hamdi Tanpınar gibi estetik zevke, hayal ve tasvir gücüne sahip sanatkârlara ihtiyaç vardır. "Beş Şehir" eski Türk işçiliğini belirten daha pek çok ince görüşle doludur. Abdülhak Şinasi Hisar'ın yazılarında da bu nevi tasvirlere rastlarız. Evliyâ Çelebi, bize eski Türk şehirlerini her cephesi ile anla tan büyük bir yazardır. Onun eserinin eksiksiz olarak bugünkü dile çevrilmesi ve Türkiye'ye gelen Avrupalı ressamların yaptıkları gravürlerle süslenmesi lazımdır
Belirsizlikler hayatı yaşanır kılmaktadır. Tahammül edebileceğinden daha fazla şey bilmesi insan için mutsuzluk kaynağıdır. Dostoyevski, "Baylar, yemin ederim, her şeyi fazlasıyla anlamak bir hastalıktır; hem de tam anlamıyla, gerçek bir hastalık” der, Yer Altından Notlar'da... Aynı toprakların bir diğer yazarı Gorki ise "Ne kadar az bilirsen, o kadar iyi uyursun" der
Sayfa 178
Reklam
Friedrich Nietzsche şöyle der: "Acı çekmeyi reddediyor, kendi acına bir saat bile katlanamıyorsan, çekebileceğin bütün sıkıntıları önlemeye çalışıyorsan; acıyı, hoşnutsuzluğu nefret edilecek, kötücül, yok edilmesi gereken şeyler olarak algılıyor, bunları yaşamın kusurları gibi görüyorsan, o zaman rahatlık dinine inanıyorsun demektir. Siz rahatlık düşkünleri, insan mutluluğuyla ilgili ne az şey bilirsiniz! Mutluluk, mutsuzluğun kardeşi, hatta ikizidir. Bu ikisi ya bir arada büyür ya da sizin yaşantınızda olduğu gibi hiç büyümez; hep küçük kalır."
Sayfa 174
Dilimizin lezzet almayan kısımları olmasaydı, yani o tamamı tat alan bölgelerden oluşsaydı, lezzet alamazdık. Gözümüzde siyah tabakanın etrafındaki beyaz tabakada görme özelliği yoktur ama görmeyi sağlayan bölümlerden biri de burasıdır. Yani görmeyen bölümü olmayan bir göz görememektedir. Sesleri duyuyor olmamızın sebebi, kulağımızda ses duymayan bazı bölgelerin mevcudiyeti ve tabiatta ses özelliği taşımayan şeylerin de var olmasıdır. Madem biz bu kâinatı algılamaya geldik, kâinatta her şeyin bir zıttı olmak zorundadır ve biz her şeyi zıddıyla deneyimlemek mecburiyetindeyiz
Sayfa 173
Yâdında mı doğduğun zamanlar? Sen ağlar iken, gülerdi âlem Bir öyle ömür geçir ki, olsun Mevtin sana hande halka matem
Sayfa 151
Kaderde oldugu için yaşanan acılar cihetiyle 'keske' ifadesi mahzurlu görülmüştür. Efendimiz (sav) "Başına bir musibet geldiğinde keşke şöyle yapsaydam da böyle olmasaydi' deme, Bilakis Allah boyle takdir etmis. O dilediğini yapar' de. Çünkü şayet, keşke şeklindeki ifadeler, şeytana kapi aralar"buyurmuştur (Müslim, Kader, 34, Ibn Mace, Mukaddime, 10). Hz. Mevlana, "Gökten yeryüzüne ne yağmış da, yer kaçıp kurtulabilmiş? "Sizi topraktan yarattık' ayetini unutur da Hak'tan gelene öfkelenirsin. Topraksın, arştan gelenden kaçamazsın. Toprak gibi razı ve mütevazı ol"buyurur (Mesnevi, Cilt 3).
Sayfa 148
Bir kültürün içinde yaşamak başka, onun üzerinde düsünm başka bir şeydir. "Milli şuur", adı üstünde bir "şuur" yani "farkına varış", yeni deyimle "bilinç" demektir. Türkler, kendilerine has kültür değerlerini bilmedikleri, onlar üzerinde kafa yormadıkları, onların milli varlık bakımından taşıdıkları değeri ölçmedikleri için, pek çok şey kaybetmişlerdir. Bir millet, kendisini hiçe sayarak yabancıların manevi kölesi olursa, er geç maddi kölesi de olur. Hikmetin esası, ferdin ve milletin kendi kendisini bilmesi "Milli şuur" kendi milletinin varlığını tanımak ve bilmek demektir Fakat bu yeterli değildir. Biz bugün değişen dünya ortasinda kanunda denildiği gibi, “kendimize has özellikleri kaybetmeden çağa uygun, yeni, ileri, güzel bir kültür ve medeniyet vücuda getirmek zorundayız. Milliyetçilik asla bir “narsisizm", ayna karşisina geçerek kendisine hayran olmak değildir. O, bir "benlik şuuru", "kendi güvenme duygusu", “yeni şeyler yaratma iştiyakı ve iradesi"dir. Bu şuur, duygu, iştiyak ve iradeyi bize, milletimizin tarih boyunca yarattığı eserler verir. Süleymaniye'yi yaratan bir milletin çocukları, bugün Türk şehirlerini çirkinleştiren beton yiğinlarina tahammül etme aynı teknik ve malzeme ile çağın en güzel mimari eserlerini vücuda getirebilmelidir. Bu, sadece başkalarinı taklit etmekle değil, kendi kendisini bilmekle olur.
Reklam
Büyük Fransız şair ve fikir adami Paul Valéry "Arslanın vücudu yediği hayvanlardan oluşur." der. Bu fikir, fertlerin kültür hayatına uygun olduğu kadar milli kültür sahasina da uygundur. Nasil bir fert maddi manevi sahsiyetini dışarıdan aldığı gıdalarla geliştirebilirse, milletler de öyledir. Fakat arslan yediği bütün hayvanlari kendi vücuduna kalbeder. Insanlar ve toplumlar da öyledir. Her fert ve millet dişardan kendi bünyesine uygun olanlan seçer. Bu bakimdan seçilen unsurlar son derece önemlidir. Nasil hayvanlar ve insanlar dışaridan bünyelerine uygun olmayan gidaları alinca rahatsiz olur, hastalanir hatta ölürlerse, milli varliga uygun olmayan yabanci kültrler de milletleri öldürebilir. Dünva ve Türk tarihinde yabancı kültürleri benimsemek yüzünden yok olan devletler vardir.
Nietzsche söyle der: "Keyif ile keyifsizliğin birbirinden asla ayrılmaz şeyler olduğunu düşünelim, öyle ki, insan birinin ne kadarına sahip olmak isterse, ötekinin de ancak o kadarına sahip olacak olnun. Nasıl bir seçim yapardiniz? Mümkün olduğu kadar az keyif, dolayısıyla az acılı bir yaşam mı; yoksa o ana kadar biç tadılmamış zevkleri tatmanın, biyük keyifleri yaşamanın ağır bedelini ödeten bir yaşam mı? Eğer ilk seçeneği seçer ve acılarınızı azaltmayı, hatta yok etmeyi isterseniz o zaman zevk alma kapasiteniz de azalacak, hatta yok olacaktır.
"Keder ne kadar derin boşluklar yaratırsa kalbinizde, işte o kadar neşe sığabilir oraya."
Sayfa 140 - Cibran
Başka hayati bir konu : Çocuklarımızı Batı modeline göre mi , Doğu modeline göre mi yetiştireceğiz ? Bugün Türkiye'de çeşitli inançlar , sistemler ve modeller çarpışıyor . Bütün Türklerin kabul edebileceği bir " hayat felsefesi " yaratılmazsa , bu çatışma , başka ülkelerde olduğu gibi , Allah saklasın , bir " iç savaşa " dönüşebilir . Anlaşmazlıkların temelinde " fikir " , " inanç " , " yetişme " ve " yetiştirilme tarzı " , bir kelime ile " kültür " vardır . Neye inanılacağı , neye inanılmayacağı konusu bugün Türkiye için acil ve hayati bir mesele haline gelmiştir . Bu mesele , benim kanaatime göre ancak " düşünce " yoluyle halledilebilir . Tarihte zor , tehdit , hapis , sürgün ve idam , inançların yayılmasının önüne geçememiştir . İnsanlar ancak " ikna " ve " aydınlat ma " metodu ile düşüncelerini değiştirebilirler . Bu konuda , bizde pek önem verilmeyen " felsefe " , " edebiyat " ve " sanat " ın büyük rolü vardır . Dikkatleri o tarafa yöneltmenin faydalı olacağı kanaatindeyim .
Dünya olarak dünya da içerisinde yaşa nan her türlü hadiseyle birlikte güzeldir . Ama bu , içinde yaşa yan herkesin adil ve ahlâklı ; yaşanan her şeyin adalet ve ahlâk üzere olduğunu göstermez . Hazreti Mevlana bu düğümü ne güzel çözer : " Dinle ulu kişi , sana bir misal getireyim : Meselâ ressam iki türlü resim yapar : Güzellerin resimleri , çirkin resimleri ... Yusuf'un , yaratılışı güzel hurinin resmini de yapar ; ifritlerin , çirkin iblislerin resmini de ... Iki türlü resim de onun üstatlığının eseridir . Bu durum , ressamın çirkinliğine delil olamaz , bilâkis üstatlığına delildir . Çirkinin resmini yapmayı bilmezse ressam , nâkıstır " ( Mesnevi , Cilt 2 )
Sayfa 113
Biz İslamlıktan önceki Türk medeniyetine ait pek az şey biliyoruz Halbuki bize ait pek çok şey o devirden kalmadır . İslamiyet , eski Türk medeniyetini yok etmemiş , onun üzerine İslami bir örtü geçirmiştir . İslam - Türk tarihine İslamileşmiş eski Türk ruhu şekil verir . Birçok yazımda belirtmeye çalıştığım gibi , İslam - Türk tarihini yaratan " gazi tipi " eski " alp tipi " nin bir devamıdır . Prof. Fuat Köprülü , Anadolu Türk tarikatlerinde , eski Türk Şamanizminin büyük tesiri olduğunu söyler . Ben de aynı kanaatteyim . Fakat biz Türk tarikatlerine ait vesikaların henüz on binde birini bile incelemiş değiliz .
2.370 öğeden 1 ile 15 arasındakiler gösteriliyor.