"Gün, senden ışık alsa da bir renge bürünse;
Ay, secde edip çehrene, yerlerde sürünse;
Her şey silinip kayboluyorken nazarımdan,
Yalnız o yeşil gözlerinin nuru görünse."
Mesut olmuş görmek isterdim hepinizi.
Bu bahar gününde dertliyi, ümitsizi.
Terfi etmiş memur, sınıf geçmiş öğrenci,
Kadını, erkeği, yaşlısı, genci…
Bir bayram sevinci ile kol kola sokaklarda,
Su başlarında, ağaç altlarında, parklarda…
Su hastaysa zaman içinde sudaki balıklar da hasta olur. Tek tek balıkları iyileştirmeye çalışmak iyi bir strateji değildir. Suyun kirliliği ile ilgilenmek ve suyun kirliliğine öncelik vererek bu duruma çare bulmak gerekir.
Kuşlara simit verirken kendimi güçlü hissediyordum. Sanki onların sahibi bendim ve onlar benim sayemde hayatta kalıyordu ve bana muhtaçtı. O gün gelmediler. O gün içimde yalnızlık ve mutsuzluk hissettim. Elimdeki simit parçalarına baktım bana hiçbir anlam ifade etmediler. Kuşlar olmadan o simit parçalarının bir anlamı kalmamıştı. O an anladığım şu oldu. Kuşların bana muhtaç olduğu kadar ben de onlara muhtaçtım.
Bu kitapta sık sık altını çizmek istediğim temel gerçek şudur: Yaşam ancak ve ancak, şimdi-burada yaşanır. Sadece insan için değil, tüm canlılar için başka bir olasılık yoktur.
Eğitim sistemi ne kadar kötü, öğretim programı ne kadar saçma, okul müdürü ne kadar anlayışsız olursa olsun, öğretmen öğrenciye sevgisini göstermenin bir yolunu bulur.
Güvenilen kişi, o güveni içselleştiriyor ve kendine "Ben güvenilen biriyim." demeye başlıyor. Hele güvenen kişi, anne baba, öğret men, patron, üst düzey yönetici olursa kişi bu güveni daha da ciddiye alıyor ve kendisiyle kurduğu ilişkiyi "güvenilen kişi" bilinci üstüne oturtmaya başlıyor. Bu şahane yolculuğa yardımcı olmak herkese nasip olmaz. Öğretmen ise her an böyle bir yolculuğa yardım edebilecek konumdadır.