Bu adam ormanda en çok hoşuma giden ağaç kadar ilgimi çekiyor; o diğer bir ağaç, sessiz, bitkisel bir insan ağacı. Çünkü satrancı yaprak veren ağaçlar gibi oynuyor.
Lokal'e satranç oynamak dışında bir şey için gelmiyor ve de oynuyor, tek bir laf bile etmeden, hastalıklı bir hırsla. Satranç dışında onun için başka bir hayat yok gibi.
Satranç müsabakaları beni daha çok cezbediyor çünkü iyi biliyorsun ki gençliğimde iki kişinin arkadaşlık ettiği bu yalnızlık alışkanlığına bulaşmıştım.
Her şey karşıtı olan şeyle anlam buluyor. Siyah beyazla, savaş barış'la, güzel çirkinle, iyilik kötülükle, gece gündüzle anlamlı. Gündüz bitince gece, iyilik bitince kötülük, hayat bitince ölüm, akıl yitince delilik başlıyor.
"Ah seslenmedir, bazen de bir feryattır. Ah kelimesi insanın içinden çıkan bir ateştir. Arapçada Ah, bir yuvarlak ve Elif'in uzun çizgisiyle yazılır. Elif harfinin uzun çizgisinin üstüne de eğik bir çizgi çizilir. Elif "T" harfi gibi görünür. Ve derler ki h harfini temsil eden yuvarlak, yanan kömürdür. Elif'in uzun çizgisi de alevi temsil eder. Elif'in üstündeki çizgi ise dumanı temsil eder. Ah yanan bir ateştir. İnsan ah ettikçe içinden bir ateş yanar. Ateşin dumanı göğe yükselir, yani Allah'a yükselir. Bu ateş öyle güçlüdür ki dumanı Allah'a ulaşırken yıldızları ve güneşi yakar. Yıldızların ve güneşin yanması insanların ah etmelerindenmiş. Ahın yerde kalmaması tam da buymuş. Çünkü Allah'ın dumanı yükselir. Ahın dumanı yükselir ve Allah'a ulaşır. Ateş bir gün Allah'a sorar "seni dinlemezsem beni neyle yakarsın?" Allah ateşe: "seni ah ile yakarım" der. Ah işte böyle bir şeydir."