Kendisini çok yalnız ve terk edilmiş hissediyordu. Büyük bir ziyafetten sonra servis tabağında unutulup tek başına bırakılmış ceviz soslu biber dolması bile bu kadar yalnız olamazdı!
Öne çıktı ve lastikten yapılma mührü ve küçük teneke kutuya koydukları mürekkepli keçeyi öğretmenin önündeki masaya bıraktı. Öğretmen damganın üzerindeki yazıya baktı: “Macun Biriktirme Derneği, Budapeşte, 1889.”
“Nasılsın?” diye sorulduğunda içimden bir çığlık gibi yükselen, “Yalnızım, çok yalnızım,” sözcüklerini söylememeyi başarıyor ama yine de sebebini ve kaynağını pek anlayamadığım tuhaf bir denge içinde hayatımı sürdürüyordum. Karım öleli altı yıl olmuştu.
Ve hata yapmaya izin verilecekti! İnsanın, omzundan bakan bir öğretmeni hayal kırıklığına uğratma, bir sınıf dolusu arkadaşın önünde aptal görünme korkusu olmayacaktı.
Yeniden gök tırmalayanlar, geniş caddeler, orman, ormanda boa yılanları, bizon sürücüleri, geniş kenarlı şapkalarıyla kovboylar, patlayan tabancalar, doludizgin atlar. Atlar en çok. Beyaz, kırmızı, kara atlar. Kovboyların atları.