Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

Esranur

Esranur
@bervecey
18 okur puanı
Temmuz 2022 tarihinde katıldı
4. Bölüm, Sevginin Uygulanması
Sevgi ve normal yaşamın ancak soyut anlamda bağdaştırılamayacağına inanıyorum. Kapitalist toplumun ardındaki temel ilkeyle sevginin temel ilkesi bağdaşamaz. Fakat çağdaş toplum görüntüsü çok karmaşık bir olaydır. Örneğin, yararsız bir malın satıcısı ekonomik işlevi için yalan söylemek zorundadır; ancak becerikli bir işçi, kimyacı ya da fizikçi
Sayfa 148
Reklam
4. Bölüm, Sevginin Uygulanması
Kapitalist öncesi toplumlarda mal alışverişleri ya doğrudan zorla, ya gelenek aracılığıyla ya da arkadaşlık, sevgi gibi kişisel bağlarla gerçekleşmekteydi. Kapitalizmde ise belirleyici öğe pazardaki alışveriştir. Her birey pazar koşullarında almak istediği bir şeyi alabilmek için satacağı malı zor ya da hile kullanmadan değiştokuş etmelidir. Dürüstlük ahlakı Altın Kural ahlakıyla çatışır. "Başkalarına sana davranılmasını istediğin gibi davran" genel kuralı, "Başkalarıyla yaptığın alışverişte dürüst ol" kuralıyla karıştırilabilir. Aslında bu sözün çıkış noktası İncil'deki "Komşunu olduğu gibi sev," sözüdür. Buradaki "komşunu sev" sözünün anlamı, komşuna karşı sorumlu ol ve onunla bir ol, demektir. Buna karşı dürüstlük ahlakı sorumlu hissetmemeyi, uzak ve ayrı olmayı önerir. Anlamı şudur "Komşunun haklarına saygılı ol ancak onu sevme." Altın Kuralın günümüzde en çok rastlanan dinsel kural olması şaşırtıcı değildir; dürüstlük ahlakına uygun olarak yorumlanabilen herkesin anlayıp uygulamaya istekli olduğu dinsel bir kuraldır. Ancak sevginin uygulanması için dürüstlük ve sevgi arasında ayrım yapılmalıdır.
Sayfa 147
4. Bölüm, Sevginin Uygulanması
Sevme sanatının tartışması bu konuda tanımlanan özelliklerin birey tarafından kazanılıp geliştirilmesi alanında sınırlandırılamaz. O sosyal alana sıkı sıkıya bağlıdır. Eğer sevmek herkese karşı seven bir tutuma sahip olmak demekse, bu nitelik kişinin yalnız aile ve arkadaş ilişkilerinde değil işinde, mesleğinde de var olmalıdır. Kişinin sevgisinde yakınlarına ve yabancılara diye bir ayrım yoktur. Birincinin varlığı için ikinci gereklidir. Fakat bunu içtenlikle anlamak kişinin sosyal yaşamında alışılagelenden uzaklaşmayı gerektirir.
Sayfa 146

Okur Takip Önerileri

Tümünü Gör
4. Bölüm, Sevginin Uygulanması
Sevme sanatı için mutlak gerekli olan ve şimdiye kadar sadece değinilen ama açıklanması gereken temel bir tutum vardır: eylem. Önceden de belirttiğim gibi eylem bir şey yapmak değil, kişinin güçlerini verimli kullanmasıdır. Sevgi bir eylemdir. Seviyorsam sevdiğim kişiyle devamlı olarak etkin bir ilgi içindeyimdir, ancak yalnız onunla da değil. Eğer tembelsem, devamlı uyuyorsam, çevik ve hareketli değilsem sevdiğim kişiye kendimi etkin olarak veremem. Uyku hareketsizlik için uygun olan tek durumdur. Günümüzdeki insanların ikilemi uyanıkken yarı uykuda, uyuyorken yarı uyanık olmalarıdır. Tam anlamıyla uyanık olmak sıkıcı olmak demektir; gerçekten de sıkılmamak sevmenin temel koşuludur. Düşünce ve duyguda gün boyunca etkin olmak, zaman öldürücü olmaktan kaçınmak sevme sanatı için zorunludur. İnsan yaşamını sevme konusunda verimli, diğer konularda verimsiz olarak ayırabilmek düştür. Üretkenlik böyle bir işbölümüne izin vermez. Sevebilme yetisi yaşamın tümünde verimli ve etkin çalışmanın sonucu kazanılan yoğunluk, uyanıklık ve canlılık gerektirir. Diğer konularda üretken olmayan kişi sevgide de üretken olamaz.
Sayfa 146
4. Bölüm, Sevginin Uygulanması
Kişi ayrıca bilinçli olarak sevilmemekten korkan birinin aslında bilinçaltında sevmekten korktuğunu fark etmelidir. Sevmek, kendini karşılıksız olarak adamak, sevgimizin sevilen kişide de sevgi oluşturacağı ümidini taşımak demektir. Sevgi bir inanç eylemidir, inancı az olanın sevgisi de azdır.
Sayfa 145
Reklam
4. Bölüm, Sevginin Uygulanması
İnanç ve cesaretin uygulaması günlük yaşamdaki ufak detaylarla başlar. İlk adım kişinin nerede, ne zaman inancını yitirdiğini fark etmesi, bu inanç yitimini doğrulamaya çalışan usa vurmaları gözden geçirmesi ve yine kişinin ne zaman korkak davrandığını fark etmesidir. Her inanç kaybının kişiyi güçsüz kıldığını, bunun ise yeni inanç kayıplarına neden olduğunu ve bu kısır döngünün süregittiğini kişi fark etmelidir.
Sayfa 145
4. Bölüm, Sevginin Uygulanması
Aslında inanç her saniye uygulanabilir. Bir çocuğu yetiştirmek, uykuya dalmak, herhangi bir işe başlamak hẹp inanç gerektirir. Ancak biz bu tip inanca sahip olmaya alışığızdır. Eğitim, kök anlamını taşır, yani öncülük etmek gizli gücü açığa çıkarmaktır, buna sahip olmayanlar çocuklar hakkında çok endişeli olmaktan, uyuyamamaktan ya da iş yapamamaktan şikâyetçidirler. Toplumun görüşüne ters ya da beklenmeyen olayların çürüttüğü, ünlü olmayan fikirleri desteklemek için inanç ve cesarete gerek vardır. Zorluklara, aksilik ve üzüntülere meydan okumak, onları bize verilen haksız bir ceza olarak görmemek bizi güçlü kılar. Bunun içinse inanç ve cesaret gerekir.
Sayfa 144
4. Bölüm, Sevginin Uygulanması
İnançlı olmak cesur olmayı, tehlikeye atılabilmeyi, acı ve düş kırıklığına hazırlıklı olmayı gerektirir. Emniyet ve güvenliği yaşamının birinci koşulu sayanlar inançlı olamaz. Kendini koruma sistemleri içine hapseden, mal mülk edinmenin emniyet i olduğunu sanan kişi kendisini bir tutukluya dönüştürür. Sevilmek ya da sevmek, çok önemli bazı değerleri düşünmek ve bu değerler için her şeye son verecek adımı atmak için cesaret gerekir. Bu cesaret Mussolini'nin ünlü "Tehlikeli yaşamak" sözündeki cesaretten farklıdır. Kastettiği cesaret nihilist bir cesarettir. Bu da yaşama karşı yıkıcı bir tavır alma üzerine temellenir, kişi yaşamı sevemiyorsa ondan kolayca vazgeçebilmelidir. Ümitsizlikten doğan cesaret, sevgiden doğan cesaretten farklıdır; ...
Sayfa 144
4. Bölüm, Sevginin Uygulanması
Akla uygun olmayan inancın çok kuvvetli ve her şeyi bilen, her şeyi yapabilen bir güce boyun eğmeye ve kişinin kendi gücünden vazgeçmesine dayanmasına karşın, akla uygun inançta bu durum tam tersidir. Biz bir fikre, kendi gözlem ve düşüncemizin ürünü olduğu için inanırız. Biz başkalarının, kendimizin ve tüm insanlığın özel yeteneklerine inanırız; çünkü kendi içimizdeki gelişimin, düşünce ve sevgimizin gücünün bilincindeyizdir. Akla dayalı inancın temeli üretkenliktir, inançlı yaşamak üretken yaşamak demektir. Buna göre (egemen olmak anlamında) güce inanmak ve zor kullanmaya inanmak inancın tersidir. Var olan zora inanmak, henüz ortaya çıkarılmamış yeteneklerin gelişimine inanmamak demektir. Bugüne bakarak geleceği kestirmeye çalışmak demektir; ancak bu düşünce insanlığın yetenek ve gelişimini göz önüne almadığı için tümüyle yanlış çıkmıştır. Zorda ussal inanç yoktur. Zora sahip olanlar ya onu sürdürmek isterler ya da boyun eğerler. Birçok kişiye zor, tek gerçek gibi görünür. Ancak insanlık tarihi onun elde edilen şeylerin en kısa ömürlüsü olduğunu kanıtlamıştır. Zor ve inanç birbirlerinin tam karşıtı oldukları için, düşünsel inanç üstüne temellendirilmiş tüm dinsel ve politik sistemler zora dayanmaya başladıklarında güçlerini yitirir.
Sayfa 143
4. Bölüm, Sevginin Uygulanması
Bir kişiye inanmanın diğer anlamı da, kişinin bir şey yapabileceğine inanmaktr. İnancın en temel varoluş türü annenin yeni doğmuş bebeğine duyduğu inançtır. O yaşayacak, büyüyecek ve konuşacaktır. Ancak çocuğun bu anlamdaki gelişimi o denli düzenlidir ki bu gelişmeyi beklemede inanca gerek yokmuş gibi görünür. Fakat bu, çocuğun sevme, mutlu olma,
Sayfa 142
Reklam
4. Bölüm, Sevginin Uygulanması
Mantıklı inanç yalnızca düşünce ve yargıda açıkça görülmez. İnsan ilişkileri çerçevesinde de inanç, özel bir arkadaşlıkta ya da sevgide kaçınılmaz bir niteliktir. Bir başka insana "inanmak", onun tutumundan, kişiliğinin özünün ve sevgisinin değişmezliğinden emin olmak demektir. Bunu söylerken, bir insan fikirlerini değiştiremez demek istemiyorum, ancak temel dürtüler aynı kalır. Örneğin yaşama ve insan onuruna verdiği değer onun bir parçasıdır, değişmez. Aynı anlamda kendimize de inancımız vardır. Tüm yaşamımız boyunca değişen koşullara, fikir ve duygulara rağmen içimizde aynı kalan bir ben'in, bir özün bilincindeyizdir. "Ben" kelimesinin de kendimize ilişkin tüm yarglarımızın da arkasındaki işte bu özdür. Eğer kendi varlığımızın kalıcılığına inancımızı yitirirsek, özümüz hakkındaki duygumuz sarsılır. Bunun sonucu olarak da öz duygumuz için başkalarıın onayına bağımlı kalırız. Ancak kendine inancı olan birinin başkalarına da inancı olur, çünkü o yarın da bugünkü gibi olacağını, neler düşünüp nasıl davranacağını bilir. Kişinin kendine inancı, söz verebilme becerisinin bir sonucudur ve dolayısıyla da Nietzsche'nin dediği gibi insan söz verebilme yetisine göre tanımlanabilir, inanç insanın varoluşunun bir koşuludur. Sevgiyle olan ilişkisi açısından bunun anlamı, kişinin kendi sevgisine olan inancı, başkalarında sevgi yaratabilme ve bu sevginin geçerliliğidir.
Sayfa 141
4. Bölüm, Sevginin Uygulanması
İnanç nedir, inanç mutlaka Tanrı'ya ve dinsel doktrinlere inanmayı mı getirir? İnanç, mantıklı düşünmeye aykırı ya da ondan kopmuş bir şey midir? İnanç sorununu anlamak için akıllı ve mantıklı olmayan inançtan benim anladığım, boyun eğmeye ya da mantıklı olmayan otoriteye (insana ya da fikre) dayalı inanmadır. Mantıklı inanç ise kendi düşünce
Sayfa 140
4. Bölüm, Sevginin Uygulanması
Sevebilme becerisi kişinin narsisizmden ve anneye, klana karşı duyduğu (hısımla sevişme) çarpık tutkudan uzaklaşabilme derecesine bağlıdır. Ayrıca bu beceri gelişmemize, dünya ve kendimizle olan ilişkimize üretken bir şekilde yönelmemize de bağlıdır. Bu çıkış, doğuş, uyanış süreçlerinin tek bir şeye gereksinimi vardır: inanç. Sevme sanatının uygulanabilmesi, inancın da uygulanmasını getirir.
Sayfa 139
4. Bölüm, Sevginin Uygulanması
Nesnel düşünce becerisi akıllılıktır, düşünmenin ardındaki duygusal durum ise alçakgönüllülüktür. Nesnel olabilmek, yani kişinin aklını kullanabilmesi ancak kişi alçakgönüllü tavır içindeyse ve kendini çocukluğundaki "her şeye gücü yeten" ve her şeyi bilen" olma hayalinden kurtarabilirse olasıdır. Bu, sevme sanatının uygulanması tartışmasında şu anlama gelir: Sevgi, narsisizmin hemen hemen olmadığı alçakgönüllülüğün, nesnelliğin ve düşüncenin gelişmekte olduğu yerde vardır. Kişi tüm yaşamını bu amaca adamalıdır. Sevgi gibi alçakgönüllülük ve nesnellik de birbirinden ayrılmaz. Eğer ben bir yabancı hakkında nesnel olamıyorsam ailem için de olamam; bunun tersi de geçerlidir. Eğer sevme sanatını öğrenmek istiyorsam, her durumda nesnel olmayı denemeli, nesnel olamadığım durumlara karşı da duyarlı olmalıyım. Karşımdaki kişi hakkında kendi ilgi, gereksinim ve korkularımı işe karıştırmadan o kişinin gerçek kişiliğiyle, narsist düşüncelerimle çarptırılmış kendi oluşturduğum kişiliği arasındaki farkı görmeliyim. Nesnel ve akıllı olabilme yetisine sahip olmak sevme sanatını başarmanın yarı yolu sayılır, ancak kişinin bunu ilişki kurduğu tüm insanlar için geçerli kılması gerekir. Eğer kişi nesnelliğini sevdiğine saklamak ister ve diğer ilişkilerinde nesnel olmazsa, her durumda başarsız olduğunu kısa zamanda görecektir.
Sayfa 138
4. Bölüm, Sevginin Uygulanması
Bu denli abartılmamış -ya da daha da belirgin- çarpıtmalara insanlar arası ilişkilerde rastlanır. Çoğu anne baba, çocuğun tepkilerini onun kendi duyguları, davranışları olarak görmek yerine, çocuğun söz dinlemesi, onlara mutluluk vermesi, onlar için övünç kaynağı olması şeklinde yorumlamaz mı? Kaç koca, kendi annesine olan bağlılığı yüzünden karısından gelecek herhangi bir isteği, özgürlüğünü kısıtlayıcı bir istek ve karısını zorba bir kişi olarak görmez? Küçükken parlak bir şövalyenin hayali ile büyüyen kaç ev kadını kocasını duygusuz ve aptal bulmaz? Yabancı ulusları ilgilendiren bir konuda nesnel olmanın güçlüğü çok yaygın bir durumdur. Bir başka ulus her gün kötülenirken, kişinin kendi ulusu iyi ve soylu olan her şeyin simgesi haline geliverir. Düşmanın tüm davranışları tek bir şekilde yorumlanır, kendi davranışları ise başka bir şekilde. Düşmanın iyi bir davranışı bile onun melaneti olarak ele alınır, bizi ve dünyayı kandırmaya yönelik davranışı olarak görülür. Buna karşın bizim kötü davranışlarımız soylu amaçlarımız için gereklidir ve yapılmalıdır. Aslında biri uluslararası ilişkileri bireylerarası ilişkilerde olduğu gibi incelese, bu ilişkilerde nesnelliğe çok az rastlandığını, buna karşı narsist çarpıtmanın bir kural olarak yerleştiğini görür.
Sayfa 138
134 öğeden 1 ile 15 arasındakiler gösteriliyor.