Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

Paçuli

Paçuli
@bibliyoterap
Gözler, insan yüzünün, hiçbirşeyle gizlenip değiştirilemeyecek tek yeridir; daha doğrusu böyle birşey henüz icat edilmedi. İris Murdoch
Brezilya'dan Hindistan'a dünyanın dört bir tarafında yapılan de­ neyde hep aynı sonuç alınmış. Rutger şöyle diyor: "İnsanlara 'Temel bir geliriniz olsa ne yaparsınız?' diye sorduğumda, yaklaşık yüzde 99'u ' Hayallerim var, başarma tutkum var, iddialı ve faydalı bir şey­ler yaparım' diyor."
Reklam
Depresyon bir nevi sınırlanmış bilinçtir. İnsanların kim olduklarını, neler yapabileceklerini unuttuklarını, takılıp kaldıklarını görebiliyorsun. ... Depresyonda olan pek çok insanın gözü çektiği acıdan, aldığı darbelerden, hissettiği hınçtan, yaşadığı başarısızlık­ lardan başka bir şey görmüyor. Mavi göğü, sarı yaprakları görmü­ yorlar." Bilincin yeniden açıldığı bir süreç bunu ve dolayısıyla dep­ resyonu sekteye uğratabiliyor. Egonuzun duvarlarını yıkıyor ve sizi önemli olan şeylerle bağ kurmaya açıyor.
Ama bize göre, yalnızca diğer insanlarla etkileşime girmekle yeryüzü bir nevi cennet olabilir. Çünkü biz cenneti öyle hayal ediyoruz - hayat sona erdiğinde cen­ nete gidersen, insanlarla etkileşim içinde olmak demek bu. Biz öyle görüyoruz." Kusursuz bir ahiret hayatım sevdiğin insanlarla sürekli birlikte olmak olarak hayal ediyorsan, dedi, neden bugün -hiila ha­ yattayken- sevdiğin insanlarla tam anlamıyla birlikte olmayı tercih etmeyesin? Neden başka şeylerle oyalanmak ister ki insan?

Okur Takip Önerileri

Tümünü Gör
Aileyle vakit geçirmek gibi bir kavram yoktu, çünkü sürekli aileyle birlikteydiler. Çoğu zaman "aileyle vakit geçirmek dışarı çıkıp tarlada çalışmak ya da inek sağmak demekti".
Daha mutlu olmak için bilinçli bir çaba sarf etmek sahiden işe yarıyor muydu?7 Hemen bugün, hemen şimdi hayatınızın daha büyük bölümünü kasıtlı bir mutluluk arayışı­na vakfedecek olsanız, bundan bir hafta ya da bir yıl sonra sahiden daha mutlu mu olacaktınız?
Reklam
Depresyon ve kaygı üzerine eski hikaye ile yenisi arasındaki en büyük ayrımın bu olduğunu fark ettim. Eski hikayede sıkıntımızın temelde akıldışı olduğu, kafamızın içindeki teçhizatın arızalı olma­ sından kaynaklandığı söyleniyor. Yeni hikayede ise sıkıntımızın -ne kadar acı verirse versin- aslında akla uygun ve mantıklı olduğu söy­leniyor. Rufus ağır depresyon ya da kaygı yaşadıkları için kendisine ge­ len hastalarına şöyle diyor: Rahatsızlık hissettiğin için deli değilsin. Arızalı değilsin. Kusurlu değilsin. Bazen de Doğulu filozof Jiddu Krishnamurti'den alıntı yapıyor: "Hasta bir topluma iyi uyum sağla­mış olmak sağlık ölçütü değildir.
Uzun bir zaman, depresyon ve kaygı yaşayan insanlara çektikleri sıkıntının gerçek ol­madığı, tembellik, zayıflık ya da şımarıklık olduğu söylendi.
Olumlu bir gelecek hissi insanı korur. Hayat bugün kötü olduğunda şöyle düşünebilirsiniz: Evet, canım yanıyor, ama sonsuza dek böyle olmayacak. Ama gelecek elinizden alındığında, o sancı hiç geçmeyecek gibi gelir.
En düşük intihar oranının en fazla de­ netim sahibi topluluklarda, en yüksek intihar oranının ise en az de­netim sahibi olanlarda görüldüğü ortaya çıktı. 196 kabile grubu için bu iki faktörü bir grafik üzerine yerleştirdiğinizde karşınıza neredey­se dümdüz bir çizgi çıkıyordu - çoğu zaman topluluğun ne kadar de­ netim sahibi olduğuna bakıp intihar oranını tahmin etmek mümkün­dü.
Belki kırsal alanlarda topluluk içindeki bağlar daha sıkıydı, daha az suç ve kirlilik vardı; insanların kendilerini daha iyi hissetmelerinin sebebi -yeşil alandan ziyade- bu olabilirdi.
Reklam
Yeşil alanlara taşınan insanlarda depresyonda büyük bir azalma görülürken, yeşil alanlardan taşınan insanlarda bü­ yük bir artış görülüyordu.
Gelir ve statü uçurumlarının muazzam olduğu toplumlarda, diyor Richard, "bazı insanların son derece önemli, diğerlerinin ise hiç mi hiç önemli olmadığı" gibi bir his doğuyor. Bu his sadece dipteki in­ sanları etkiliyor değil. Eşitsizliğin çok fazla olduğu toplumlarda her­kes kendi statüsünü çok fazla düşünmek zorunda kalıyor. Konumu­ mu koruyabilecek miyim? Beni tehdit eden kim var? Düşersem ne­ reye kadar düşebilirim? Sırf bu soruları sormak dahi -ki eşitsizlik arttıkça bunları sormak zorunda kalıyorsunuz- hayatımıza gitgide daha fazla stres bindiriyor.
Eşitsizliğin daha fazla ol­duğu toplumlarda her türlü ruh hastalığı daha yaygındı. Sonrasında diğer sosyal bilimciler bunu parçalarına ayırıp özellikle depresyona baktılar - ve eşitsizlik arttıkça depresyonun da arttığını buldular.
Yalnızlık diğer insanların fiziksel yokluğu değil, diyor John - hiç kimseyle önemli bir şey paylaşmadığınız hissidir yalnızlık. Etrafı­ nızda bir sürü insan -hatta belki bir eş, aile ya da kalabalık bir işye­ ri- olmasına rağmen onlarla paylaştığınız önemli bir şey olmadığın­ da yine yalnızlık hissedersiniz. John yalnızlığın son bulması için en azından bir insanla, en iyisi çok daha fazla insanla aranızda bir tür "karşılıklı yardım ve koruma" hissi bulunması gerektiğini anlamıştı.
New York'taki ilk öğleden sonranızı Times Meydanı'nda geçirdiğinizde yalnız olmazsınız ama kendinizi yalnız hissedersiniz; çünkü orada bulunan hiç kimse sizi umursama­ dığı gibi, siz de onları umursamıyorsunuzdur. Sevincinizi ya da sı­ kıntınızı paylaşıyor değilsinizdir. Etrafınızdaki insanların gözünde bir hiçsinizdir; onlar da sizin gözünüzde hiçtir.
693 öğeden 1 ile 15 arasındakiler gösteriliyor.