atalarından, dostlarından, bütün canlardan ve kendinden soyutlanmıştır; bir zamanlar uğuldayan damarlarında, şimdi başka bir dünyanın aydınlığı yatmaktadır. Yaşadıklarına karşı serbestleşmiş ve yaşayacaklarına karşı meraksız, bütün yollarının sınırlarını yıkar ve kendini bütün zamanların nirengi noktalarından koparır. "Benle bir daha hiç karşılaşmayacağım," der kendine; son nefretini kendine yönelttiği için mutludur; varlıkları ve şeyleri -affederken- yok ettiği içinse daha da mutludur.
Saatler boyunca, başka saatleri bekleriz; zamandan artık kaçmayan anları, bizi yeniden sağlığın vasatlığına... ve tehlikelerinin unutuluşuna sokacak anları bekleriz...
Gece vakti rüyalar art arda geldiği sırada saçıp savurduğumuz enerjiyi muhafaza edebilseydik, zihnin derinliği ve inceliği kuşku götürmez boyutlara ulaşırdı.
Geceler boyunca hangi kâbuslarla haşır neşir olduk ki güneşe düşman olarak kalkıyoruz? Her şeyle hesabımızı kapatmak için kendimizi mi tasfiye etmemiz gerekiyor? Zamanla kurduğumuz yakınlığı hangi suç ortaklığı, hangi bağlar sürdürüyor? Hayat, kendisini yadsıyan kuvvetler olmasa dayanılmaz olurdu. Muhtemel bir çıkış, bir kaçış fikri bulunur elimizde; kendimizi kolaylıkla yok edebilir ve, sayıklamanın doruğunda bu evreni balgam gibi tükürebiliriz.
... Ya da dua eder ve başka sabahları bekleriz.
"Bir şeylerden kaçar gibisin. Soluk soluğa ama hiçbir şey anlatmayacağına yemin etmiş gibi sakinsin. Gitmek istediğin belli bir yer yok ama kalmak istemediğinden artık eminsin. Sadece biraz olsun herkesin ve her şeyin susmasını istemişsin. Kendini duyabilmek için."