“Yazmayı bıraktım. Basit iş mesajlarını içeren cümleleri bile yazamaz oldum. Artık sözcüklere güvenemiyorum. Mesela benim “rastlantı” denen sözcükten hissettiğim sizin hissettiğinizden tamamen farklı bir şey ya da tam tersi olabilir. Bu son derece adaletsizce değil mi, sorarım size.
…Kuşkusuz dünya adaletsiz bir yer. Ama en azından ben bu duruma aktif şekilde katkı sağlamak istemiyorum. İşte bu benim temel duruşum.”
“Şükürler olsun ki Vietnam dilinde haber kipi bulunmaz. Her şey mastarla, geniş zamanda söylenir. Böylece Luc’ün sesinin kulaklarımda yeniden çınlaması için cümlelerime “yarın”, “dün” veya “asla” ifadelerini eklemeyi unutmam kolaydı.”
“Başka annelerin, çocuklarının diploma törenlerinde, evlendikleri gün ve torunlarının doğumunda hazır bulunmayı düşünmediklerini, planladıklarını duyardım. Onların aksine ben kendimi çocukların yollarını imleyen bu çeşitli varış noktalarında, bu farklı sınır taşlarında hayal edemezdim. Benim rolüm onları sonuna kadar takip etme hırsını kapılmaksızın bir Nehri yahut bir sınırı geçmelerine yardım eden bir köprü, bir ırmak savcısı olmakla sınırlıydı.”
“Bir keresinde bir bağış toplama gecesi için eski bir Çince dersine dönmüştüm; öğretmen “sevmek” sözcüğü için kullanılan karakterin üç ideogramdan oluştuğunu anlatmıştı: el, kalp ve ayak; çünkü kalbimizi elimizde tutup sevdiğimize sunmak üzere yanına kadar gidip aşkımız ifade etmemiz gerekir.”
“Eş olarak görevimi yerine getirmem gerektiğini anlamam için eşimin bana dönmesi yetiyordu. Onun mutlu olması hepimizin mutlu olmasına yetiyordu. Biz meseleleri gibi kavgaları da olmayan bir çiftlik.”
“ Maman’ın gözyaşları, göz kapaklarının kenarından su sardı bazen. O zamanlar nefesimi tutardım; çünkü eğer tanıklık eden olmazsa, belki de hüzün yalnızca bir hayalet olarak varlık gösterebilirdi.”
“ Evlenenlere aşk değil, mutluluk dileriz, hem de iki kere: bu sözcük, biri diğerinin yansıması şeklinde, kopyalanmış, birbiriyle içiçe geçmiş olarak iki defa yazılır.”
“ Kendisi de tuzda bekletilmiş, güneşte kurutulmuş ve zamanla bozulmuş bu kahverengi misket limonlarına benziyordu; zira bakışları yaşlı değil yaşlanmış, neredeyse bulanık ve solgundu.”
“ Bu sana tuhaf gelebilir ama kızımdan ayrılmayı hayal bile edemiyorum. Sanki ben Kura’yla olmak için doğmuşum. Tüm yaşamım ona ulaşmak içinmiş sanki.
… O benim için en önemli varlık ve aynı zamanda da en büyük zayıflığım. O benim bir parçam ama aynı zamanda dünyaya karışıyor. Her şey olabilir, kaza ya da hastalıktan ölebilir diye bir an düşününce nefesim kesilecek gibi oluyorum. Bir çocuğunun olması korkunç.”