Di destpêka ku tu çû
min behsa te ji herkesî re dikir
ez diçûm ku derê min ya te digot
Wê çaxê birîn hinekî nû bû
lê dem derbas bû min te ji bîr kir
ji carekê ve tu nehat bala min
ne gunehê min bû ji xwe re bipirse
tu wenda bû
Ma ku tu niha li vir ba
çi hewce bû sal di navbera min û te kevin
û ez te ji bîr bikim çi hewce bû
Emir ve yetkinin tümü Allah'ındır; şefaatçiye şefaat izni lütfedecek olan O'dur. Şefaatçi, ancak Allah'ın izin vereceği kimselere şefaat edecek; sonra da şefaatçi için bir sınır tayin edecek; o da oradakileri Cennete girdirecek. Bütün her şey, O'nun (c.c.) dilemesi, kudreti ve ihtiyariyledir. Bu saygın ve en üstün şefaatçi ise, Allah'a olan mükemmel kulluğu, itaati, yönelişi ve Rabbinin razı olduğu şeylere uyması sebebiyle Allah tarafından başkalarına tercih edilen ve seçilen kişi (Muhammed s.a.v)'dir.
Hz. Peygamber [s.a.v] elindekini bıraktı
ve benim yanıma gelip sevincinden iki gözümün ortasından öptü ve şöyle dedi:
"Ey Aişe! Allah (c.c) sana hayrı mükâfat olarak
versin. Benim senden aldığım sevinç kadar, sen
benden sevinç almış değilsin."
“Lanet etmek, lanet edilen şeyin Allah Teâlâ(c.c)'nın rahmetinden, hayır ve bereketinden mahrum kalmasını dilemektir. Bu sebeple ne insan, ne hayvan, ne de cansız şeylere beddua etmek caiz değildir.”